HAYALLERİN RENKLERİ (Zehra İpşiroğlu, Esintiler)
Zehra İpşiroğlu
Hayallerin
Renkleri
Üçüncü
Fethiye Sanat ve Kültür Günleri’nin Ardından
“Ben de herkes gibi
bahçesinde koşabileceğim bir evim olmasını ne kadar isterdim!”
“Okulumuz duvarlarında renk renk
çiçek böcek resimlerinin olduğu cıvıl cıvıl bir okul olabilse! “
“Okuldaki
arkadaşlarımla birlikte hep birlikte kampa gidebilsek ne hoş olurdu!”
“İlerde kendi
ihtiyaçlarımı kendim karşılayacak bir duruma gelmeliyim, her şeyi kendi gücümle
yapabilmeliyim, kimseye muhtaç olmadan”
“Ben en çok doğayı severim,
hayvanların, bitkilerin, çiçeklerin resmini
çizerim. En büyük hayalim iyi bir ressam olmak”.
3. Fethiye Sanat ve
Kültür Günler, çerçevesinde Fethiye civarındaki bir köyde çok yoksul bir
okuldayım. Çevrem on, on bir yaşlarında cıvıl cıvıl çocuklarla dolu. Son çıkan “Düş Hursızlarına Karşı” kitabımı
anlatıyorum, bu kitaptaki çocukların el birliğiyle düş hırsızı Gipo’yu nasıl
sepetlediklerini ve kendi düşlerini nasıl gerçekleştirebildiklerini... Gipo iki sözcükten oluşan bir takma ad. Ne olabilir
acaba? Çocuklar heyecanla bulmaya çalışıyorlar. Sonunda “Ben anladım” diye
bağırıyor kızıl saçlı yeşil gözlü küçük bir oğlan “Gizli polis “. Gizli polis
mi? Ama polis kötü bir şey değil ki! Polis bizleri kötü insanlardan korumaz mı? Haksızlıklara karşı bizleri savunan polis
değil mi? Çocukların çoğunun en büyük hayali polis olma. Polis olunca herkes
sana saygı gösteriyor. Güçlü oluyorsun.
“Ama bu polis başka”
diyorum. “Benim kitabımdaki Gipo, yani gizli polis bizi engelleyen her şey,
yasaklar, kurallar, mahalle baskısı..”.
Gene yoksul bir okul
olan Çatalarık ilköğretim okulundaki çocuklar da hayallerini
gerçekleştirme umudu içindeler. “Jandarma
olmayı isterdim ya da beyin cerrahı..”Yazar da olabilirim ama para
kazanabilmeliyim!”…Evet, para önemli , çünkü bu çocuklar çok güç ekonomik
koşullardan geliyorlar. Okul müdürünün
anlattığına göre bu yörede parçalanmış göçmen aileler çok, sorunlar da haliyle diz boyu.
Gezdiğim okullardan
kimi gözalıcı güzellikte. Çamköydeki ilkokul yeşillikler ve çiçekler içinde. Duvarlarda çocukların yaptığı renk renk
resimler. Bu okuldaki çocuklardan biri
resim yarışmasında Türkiye birincisi olmuş. Bu okulun müdürü sanata özel olarak
çok değer veriyor.
Gezdiğim varoş
okulların çocukların deniz kenarındaki bir kafede bir gün sonra yapılan imza günümüze gelmeleri ve tüm harçlıklarını
“Düş Hırsızları” kitabıma yatırmaları benim için en şaşırtıcısı…Onlara çay
ikram edip başka kitaplar da armağan ediyorum. Kitap okumanın geçmişe karıştığı
bir dönemde okumaya aç cin gibi birkaç çocuk…
Bu yıl ki Fethiye Sanat
ve Kültür günlerindeki okullarda sadece Behiç Ak, Ayşe Kilimci, Tevfik Taş gibi
çeşitli
yazarlar ağarlanmıyor, başka
sanat etkinleri de sürüyor. Fethiye ve çevresindeki bütün okullar tam bir
bayram havası içinde. Kimi okulda duvarlar boyanırken, kiminde tiyatro atölye
çalışmaları sürdürülüyor, liselerde gençler kısa metrajlı oyun filimleri
hazırlıyorlar, her yerde bir başka etkinlik, bir başka heyecan….
Başka bir gün Üzümlü
köyünde Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin bu
köydeki yaptırdığı kız yurdunda kalan on beş on yedi yaşlarındaki kızlarıyla birlikteyim. Çok güç koşullardan gelen, bu kızların da
çoğunun en büyük düşü ilerde polis olmak.
Kızların ve kadınların hep horgörüldüğü
bir ortamda polis olmayı istemek kendini bu toplumda kadın olarak kabul
ettirmenin bir göstergesi olabilir mi?…. Ama öğretmen, hemşire, avukat, doktor
olmayı hayal edenler de var. Yurdun kantininde çocuklarla birlikte yemek yerken sarı saçlı mavi gözlü tombulca bir kız bana resim
dosyasını getiriyor. Onun en büyük hayali ilerde Güzel Sanatlar Akademisi’ne gitmek…Gösterdiği
ev çizimine baktığımda onun iyi bir mimar olabileceğini düşünüyorum. Elektronik
posta adresimi veriyorum Çağdaş Yaşamın kızlarına…Bana yaşam öykülerini yazıp
gönderecekler ve hayallerini….Gözlerinden zeka fışkıran birbirinden sevimli kızlar. Ama çoğunun yüzünde gene de büyük bir
hüzün ve kaygı…Acaba başarabilecekler mi? Geldikleri ortam, koşullar,
yaşadıkları sorunlar öylesine büyük ki!
Ama kaldıkları kız yurdu sımsıcak ve sevimli….Kızlardan bazıları yaz
tatilinde köylerindeki evlerine dönmeyi bile istemiyorlar.
Keşke hep şu yurtta kalabilseler….
Akşam Fethiye Sanat ve
Kültür Merkez”inde Nihal Kuyumcu’nun
gerçekleştirdiği Forum
Tiyatrosu’nu izliyoruz. Forum’da bir sorun canlandırılıyor, sonra da
izleyiciden bu soruna çözüm üretmesi bekleniyor. Böylece izleyici sahneye çıkıp
belli bir rolü canlandırarak soruna çözüm bulmaya çalışıyor. Nihal Kuyumcu’nun Fethiye günlerinde geçen
yıl yönettiği Forum Tiyatrosu’nda kötü arkadaşların etkisi altında olan bir
gencin aile içindeki sorunları gündeme getiriliyordu. Bu yılki çalışmada gene
aile içi sorunlar gündemde: Üniversite sınavlarına hazırlanan genç kızın erkek
arkadaşıyla gizlice cep telefonundan haberleştiğini ağabeyin anne ve babasına yetiştirmesi sonucu ailede
herkesin birbirine giriyor. Kız da kendisinden
yirmi yaş büyük bir kadınla ilişkisi olan ağabeyisini ondan öç almak için ele
veriyor.. Kardeşler arası diş dişe süren bu savaşım nasıl sonuçlanacak? Karşılıklı
saygının geçerli olduğu bir ortam nasıl yaratılacak? Ailedeki bu baskılı
ilişkiler nasıl düzene girecek? İzleyicilerden bir öğretmen hanım demokratik
bir anne tipini canlandırmak
amacıyla sahnedeki anne rolüne girerek çözüm ararken izleyici salonundaki küçük kızının “Ama annem evde böyle
davranmıyor ki” diye karşı koyması herkesi şaşırtıyor.…Forum tiyatrosunda düşle
gerçek birbirine karışırken, izleyicilerin kafasında yeni sorular oluşuyor: Ailede kız erkek ayrımcılığı
nasıl engellenebilir? Turizm bölgesinin yarattığı bir sorun olarak ailedeki
genç çocuğun kendisinden yirmi yaş büyük bir kadınla köşeyi dönme düşlerinin yanlışlığı nasıl açıklanabilir?
Filimci Başak
Demir’in film atölye çalışmalarında lise
öğrencileriyle birlikte hazırladığı
filimler de doğrudan gençlerin
sorunlarını gündeme getiren çarpıcı konuları işliyor. İşin en hoş yanı geçen
yıl ki festivalde Başak’la birlikte çalışan öğrencilerin şimdi kendi başlarına bir film hazırlamış
olmaları…Teknolojinin giderek hızlandığı bir ortamda gençler arasındaki
iletişimsizlik sorunu gündeme geliyor bu filmde. Ölü bir okul, boş koridorlar
sınıflar, sıkılan yüzler, cep telefonları, bunalımlı bir gençliğe işaret
ediyor. Geleceğin gençliği mi
yoksa bu tür kopuklukar
bugün de yaşanıyor mu? Başak’ın danışmanlığında yapılan bu yıl ki filimde ise
baba oğul ilişkisi ele alınıyor. Baba
üniversite sınavlarına hazırlanan oğlun doğru dürüst bir meslek sahibi
olmasını isterken, oğul müzisyen olmayı düşlüyor. Baba oğul çatışması. Oğulun
babaya başkaldırısı….Günümüzde otoritelerin kuruldığı bir dönemde yaşıyoruz.
Her genç kendi içindeki gizlgüce göre
kendi yolunu bulacak…Bu film de özgün bir biçimde bunu gündeme
getiriyor.
Festivalin doruk
noktası Bayram Candan’ın elli çocukla
birlikte
yünlerden, iplerden ve
tellerden gerçekleştirdiği dev enstalasyon…
Renk renk iplerin ve
yünlerin arasında uçuşan birbirinden sevimli ve orijinal kuklalar, bir koruyucu melek, bir çalgıcı,
okula giden bir kız, bir kedi, bir köpek….Bayram Candan çocuklarla birlikte yaptığı her çalışmada kendi
sanatçı kişiliğini de katarak yepyeni bir sanat eseri yaratıyor. Festivalin
ilk yılında kentin ortasında kocaman bir ağaçta tahtalardan yapılmış renk renk
kuklalar, ikinci yılında yarattığı yüzen kuklalar unutulmaz izler bırakmıştı
belleklerde. Çocuklarla birlikte oluşan, onlarla birlikte çoğalan gelişen inanılmaz bir yaratıcılık….
Halka yönelik açık hava
etkinliklerinde Faruk Akbaş’ın Fethiye üzerine yaptığı belgeseli, Ali Öz’ün
politik fotoğraflarını izliyoruz Nazan İpşiroğlu’nun toplumsal cinsiyet izleği
çerçevesinde ele aldığı resim okuma çalışmalarına katılarak Neşe Erdok’tan
Nuri İyeme değin çeşitli ressamlardan aldığı resimlerle kadın temasına
farklı biçimlerde yaklaşan ressamları tanıyoruz.Ne yazık ki okullarda yüzlerce
çocuğa ulaşan etkinliklerin tersine halkın katılımı yeterli değil. Belki de
Fethiye halkının böyle bir sanat etkinliğine alışması bir zaman alacak.
Kültür merkezi ve sokakta
yapılan halka açık fotoğraf sergileri
içinden en çarpıcısı ve düşündürücüsü
Ali Öz’ün politik fotoğrafları. Çünkü sadece bir dönemi belgelemekle
kalmıyorlar, aynı zamanda insanın belleğini unutulmayacak bir biçimde
yerleşiyorlar. Memleketten içburkucu
manzaralar…”İlerliyoruz” levhasının altında kuyrukta durmuş bekleyen başörtülü
ya da çarşaflı kadınlar, deprem bölgesinde harabelerin arasında namaz kılan bir
adam, yere çömelmiş küçücük bir çocuğun çevresindeki eli coplu polisler….Sünnet
çocuklarıyla askerlerin yan yana
görüldüğü fotoğraf Pınar Selek ataerkil
toplumu sorguladığı “Sürüne Sürüne Erkak olma” kitabını anımsatıyor…Ertesi günü
simsiyah ekzos dumanları içinde çevreye kara bir bulut saçan bir arabanın
üstündeki “Çevre Koruma” yazısını güçlükle seçerken Ali Öz’ün insana görmeyi ve
düşünmeyi öğreten fotoğraflarını
düşünüyorum.
Behiç Ak’dan Ayşe
Kilimci’ye, Raziye Kubat’tan Tevfik Taş’a değin çeşitli sanatcıların ve yazarların katıldığı bu festival atölye çalışmalarının sergilenmesiyle
sona eriyor. Nihal Kuyumcu’nun sekiz dokuz yaşındaki çocuklarla iki üç gün
içinde gerçekleştirdiği medya parodisi yalnızca çocukların inanılmaz becerileri
açısından şaşırtıcı değil, aynı zamanda da
düşündürücü.Ne izliyoruz, nasıl izliyoruz? Kendimizi nasıl bu kadar
kolaylıkla saçmasapan programlara kaptırabiliyoruz? Bizleri yöneten kim, biz
kendimiz miyiz, yoksa medya mı?
Tiyatro eğitimcisi Tijen Savaşkan’ın
yönetiminde sahnelenen Simurg öyküsü ise hayallerin gerçekleştirilmesine
gönderme yapan çok çarpıcı bir masal. Sahneye çıkan çocuklar yaşamlarında
onları bunaltan ne varsa döküyorlar ortaya. Ama masaldaki kuşlar gibi onlar da bir gün bütün engelleri aşarak içlerindeki
gizilgücü keşfedecekler…Sahnedeki çocukların içinde içtenlikli oyunuyla uzunca
boylu, kısa saçlı bir çocuk göze çarpıyor.
Adının Oğulcan olduğunu öğreniyorum. Okulda sorunlu çocuk olarak adı
çıkan, serseriliklerinden dolayı ikide birde okuldan uzaklaştırılan, kolları
jilet yaralarıyla dolu olan bu çocuğu iki günlük tiyatro çalışması temelinden
değiştirmiş gibi. “Okula tepki olarak
hep uzun saçlı dolaşıyordu” diye anlatıyor Tijen. “Sahneye çıkmadan önce
gidip saçlarını kestirmiş.” Oğulcan’ın serseri kılıklı bütün arkadaşları da onu
izlemek için oradalar, kimi sokak çocuğu, kimi bakkal çırağı… Oyunun bitiminde
Tijen’e eşyaların toplanmasında el
birliliğyle yardım ediyorlar….
Festival üç yıldır liselerarası sürdürülen Yunus Nadi
röportaj yarışmasıyla sona eriyor. Bu yılın festival birincileri ceza evi
üstüne yaptıkları bir çalışmayla birincilik alıyorlar. Ailede şiddetten
çevre sorunlarına, kayıp çocuklardan obez olmaya, engellilerin sorunlarından sokak çocuklarına
değin çeşitli çarpıcı konuların işlenildiği bu yarışmada üç
yıl içinde yapılan çalışmalar keşke bir gün bir kitap olabilse!
Üç yıl önce Fethiye’nin
ileri gelen aydınlarından Mustafa Şıkman’ın önderliğinde Nazan İpşiroğlu ve
benim geliştirdiğimiz hiçbir ticari amacı olmayan bu festival
öncelikle çocuklara, gençlere ve eğitimcilere seslendiği için önemli bir
ilki oluşturuyor. Rotary başta olmak
üzere Uğur Dershanesi Fethiye Belediyesi, Tobav gibi kuruluşların desteğiyle
gerçekleştirilen bu uluslar arası festivale şimdiye değin İnci Aral, Zeynep Oral, Şükran Şahin,
Selahattin Dilidüzgün, Sedat Sever, Şükran Dilidüzgün, Yusuf Çutuksöken Sevim Ak, Gülsüm Cengiz gibi katılan tüm sanatcılar, yazarlar ve bilim insanları Fethiye’ye yepyeni bir soluk getirdikleri
gibi okullar aracılığıya yüzlerce çocuğa
ve gence de ulaşabildiler. Bu güzel
girişimin giderek yeşermesi dileği
ile……….
Ayşe'ler, Ali'ler Fethiye'deydi... Sevgili Bayram iyi ki vardın. İyi ki birlikte çalıştık.
YanıtlaSilGeçmişte gezinmekten pek hoşlanmam. Ama annem için hazırladığım blok geçmişle bugünün kesiştiği noktada anlam kazanıyor.
Sil