ELEŞTİREL OKUMA SÜRECI (Şükran Dilidüzgün, Sanatın Sorgulayıcı ve Dönüştürücü Gücü)

 

ŞÜKRAN DİLİDÜZGÜN

 




ELEŞTİREL OKUMA SÜRECİNDE METİN YAPISI FARKINDALIĞI: BİR ALIMLAMA ÖRNEĞİ

Anlayarak okumak; eleştirel düşünmeyi gerektiren bir süreçtir aslında. Eleştirel düşünme de,düşündüğümüz konu hakkında neden, nasıl ve hangi kapsamda düşündüğümüzü ve diğer insanların o konudaki görüşlerini ve bu görüşleri neye göre temellendirdiklerini, bizim mi, onlarınınkinin mi doğru olduğunu sorgulamayı ve mantıklılık ölçütüne uyan yargılarda bulunmayı gerektirir. Diğer bir deyişle; eleştirel düşünme, neye inanacağımıza veya ne yapacağımıza karar vermeye odaklanmış mantıklı yansıtıcı bir düşünmedir.Yansıtıcı düşünme becerisine sahip bireyler, karşılaştıkları durum ve olaylar için geçmiş yaşantı deneyimlerden yola çıkarak çözümler bulabilirler ve değerlendirmeler yapabilirler, öz değerlendirme yapabilirler ve muhakeme güçleri yüksektir. Bu bağlamda, eleştirel okumanın ise,yazarın bir konu hakkındaki görüşlerini tamamen benimsemek yerine, bu düşüncelerin hangi bağlamda, nasıl ifade edildiğini çözümlemek ve okurun kendi doğruları içinde bu düşünceleri değerlendirme yetisi olarak tanımlandığında eleştirel düşünme süreci ile beraber işlediği görülmektedir.

Düşünmeyi, eleştirel düşünmeye döndüren birinci koşul kuşkusuz yansıtıcı düşünmedir. Eleştirel düşünmenin ikinci koşulu ise;olguları, metinleri açıklık, doğruluk, önemlilik, yeterlilik, derinlik, genişlik ve kesinlik gibi düşünmenin yüksek standartları bağlamında ele almak ve değerlendirebilmektir.Bu standartlar; hem bireyin kendi düşüncelerini hem de okuyan/dinleyenin,alımladığı metnin üreticisinin düşüncelerini sorgulayabilmesi için geçerlidir. Düşünce, hedef kitle tarafından kolaylıkla anlaşılıyorsa ve hiçbir şekilde yanlış anlaşılma ihtimali taşımıyorsa açıktır. Düşünceler ve sözcükler olguları gerçekçi veoldukları gibi tanımladıkları ölçüdedoğrudurlar. Ayrıca; düşünme, karşılaşılan soruna işaret etmede doğrudan alakalıysa önemlidir. Bir soru veya konuyla alakalı düşünme, belirlenen amaç için yeterince geniş bir biçimde mantıklı düşünüldüğünde, ihtiyaç duyulan şey için kâfi olduğunda, tüm gerekli faktörler hesaba katıldığında yeterlidir. Bir soru hakkında düşünme; konunun yüzeyinin altına (teoriler ve açıklamalar) bakma gereği duyulduğunda, altta yatan karmaşıklıklar belirlendiğinde derinleştirilebilir; diğer bakış açılarına, diğer benzer problemlere bakma ihtiyacı duyulduğunda ve bunlar tanımlandıklarında ise geniştir. Bir konu hakkında mantıklı düşünmek için yeteri kadar özel ve ayrıntılı olunduğunda da düşünme,kesindir.

Eleştirel olmayan düşünme standartları ise;çevremizdeki ve dünyadaki birçok etkenin insanları maruz bıraktığıeğlence, ilginçlik, iyi hissetme, dikkat çekicilik, popülerlik, şıklık, spontanelik, avantajlılık ve modaya uygunluktur. Sadece eleştirel olmayan bu standartlar işletilip karar verildiğinde çoğu zaman bireyler için mağduriyet durumları oluşabilmektedir. Eleştirel düşünmenin kendisinden bile daha önemli sayılabilecek diğer eleştirel olmayan düşünce standartları ise; çağrışım, derinden hissetme, ahlak, etik, derin bir kanaat, özgürlük, din, ruhanilik, milliyetçilik ve aşktır. Bunlar, içlerine entegre edilmiş eleştirel düşünme standartları olmaksızın anlamsız, yanlış, içi boş ve tehlikeli olabilirler;ancak, düşünce geliştirme ve karar vermede bu standartların içine eleştirel düşünme entegre edilirse bu eleştirel olmayan düşünme standartların çoğu muhteşem sonuçlara ulaşmayı sağlayacaktır.

Eleştirel bir şekilde düşünme sürecini engelleyecek,her gün farkında olmadan bizi etkisi altına alan faktörler de vardır. Haber kaynaklarının,  filmlerin, televizyonun, reklamların bize empoze ettiği bakış açılarının etkisiyle olaylara eleştirel bir gözle bakamayabiliriz.  Bizden olmayanı ötekileştirme eğilimi, ‘biz’e karşı ‘onlar’ düşüncesini geliştirmek ve benmerkezcilik de olaylara gerçekçi bir açıdan bakmamızı engelleyecektir. Yeniliklere kapalı olmak, basmakalıpçılığıkıramamak ve korkularımızın üzerine gidememek de düşüncelerimizi etkileyecektir.

Okulların temel görevi, aslında, demokratik ve çağdaş bir dünya için eleştirel düşünebilen bireyler yetiştirmek olmalıdır. Bununla beraber, okullarda eleştirel düşünme gelişimini engelleyen eğitimsel uygulamalara sıklıkla rastlanmaktadır; bu uygulamalarşu şekilde sıralanabilir: Öğrencinin rolünü bilgiyi pasif olarak almak, ezberlemek ve aynı şekilde geri vermektir; öğretmenin rolü isesadece bilgiyi sunmaktır; sınavlardaki sorular sadece sınıfta derste görülen şeyleri içermektedir; öğrencilere verilen ödevler formüle edilmekte, nasıl yapılacakları harfi harfine tanımlanmakta, öğrencinin yaratıcılığına olanak tanınmamaktadır;  her sorunun tek bir yanıtı vardır ve öğrenci bu yanıtın öğretmen tarafından verilmesini beklemektedir, öğretmenin verdiği yanıtı defterine yazdığında dersten gereken verimi almış saymaktadır kendini ve belli bir bakış açısı ile dersler işlenmekte ve farklı uygulamalara yer verilememektedir.

Türk eğitim sisteminde, 2005 yılından bu yana, her ne kadar öğrencinin bilgiyi kendi önbilgileri dâhilinde çeşitli bilişsel süreçler işleterek yapılandırdığı (bilginin bireysel yapılandırılması), öğrenmeyi öğretmeyi hedefleyen yapılandırmacı yaklaşım benimsenmiş olsa bile,bu yaklaşımın gerektirdiği yöntem ve uygulamalarının tam olarak tanımlanamaması, bu alanda uzman kişilerin azlığı dolayısıyla ders kitaplarına yansıtılamayışı, sınıflardaki öğrenci oranlarının çokluğu ve müfredatın yoğunluğu gibi sebeplerle yukarıda belirtilen eleştirel düşünme gelişimini engelleyen eğitimsel uygulamalara kaçınılmaz olarak başvurulmaktadır.Böyle eğitimsel uygulamaların öğrencilerin eleştirel düşünme yetilerini ne derece etkileyeceği konusunda bir değerlendirme yapabilmek için öğrencilerin eleştirel okuma düzeylerini belirlemeyi amaçlayan bir uygulama yaptığımızda sonucun bizi hiç şaşırtmadığıgörüldü.

Üniversite Öğrencilerinin Eleştirel Okuma Düzeyleri: Bir Uygulama

Eleştirel düşünmeyi engelleyici eğitimsel uygulamaların temeli bilgi aktarmacılığı ve ezbere yönlendiren ders süreçleri ve ölçme değerlendirme yöntemlerine dayanmaktadır. Zehra İpşiroğlu, 1988 yılında üniversite öğrencilerinin eleştirel okuma becerilerini saptamak amacıyla bir deney yapmıştır. Bu deneyde,Ferit Edgü’nün“Türk Politikacılarının Kültür ve Sanatla olan İlişkileri” başlıklı alaylama türü metni öğrencilere okunmuş ve bu yazıdan ne anladıklarını yazmaları istenmiştir. Yazar, metinde, bu konudaki kendi düşüncelerinialaylama yoluyla yabancılaştırdığından okuyucunun bu metni açık bir metin gibi okuma olasılığı çok büyüktür. Ferit Edgü, bu denemesinde ince bir alaylamayla politikacılarımızın okumayı ne denli seven, kültürlü ve bilgili insanlar olduğunu dile getirmektedir. Öğretim elemanlarının çoğu üniversite düzeyine gelmiş öğrencilerin böyle bir yazıyı yanlış anlamasının olanaksız olduğunu, yazarın bu konudaki asıl düşüncesini öğrencilerin kolaylıkla anlayabileceklerini söylemişler ve İpşiroğlu’nun yaptığı deneyi anlamsız bulmuşlardır.Ancak;sonuç, hiç de öğretim üyelerinin düşündüğü gibi olmamıştır. Yazıyı 92 öğrenciden sadece 4’ü anlamış, geriye kalan 88 kişiden 11’i yazıda ileri sürülen düşüncelerle gerçekler arasındaki kopukluğu ayrımsamış, 77 kişiyse yazıdaki görüşleri olduğu gibi alımlamıştır. Daha sonra, aynı öğrencilerden yazıyı niçin anlayamadıkları konusunda özeleştiri yapmaları istenmiştir. Öğrencilerden % 48’i okuma alışkanlığının olmaması üzerinde dururken, %52’si önyargılar, bağımlı düşünme, övülme kompleksi gibi nedenler öne sürmüşlerdir.

Benim, Ferit Edgü’nünalaylama türü bu denemesi ile ilk kez karşılaşışım da ilginçtir. Sayın İpşiroğlu, bu alaylama türü metni, bizim kendi üniversitelerimizde, öğrencilerimize de uygulamamız konusunda bize öneride bulunmuştu. Bir öğretim üyesi arkadaşım bu metni öğrencilere okumaları için verdiğinde ben de görme engelli bir öğrenciye metni okuma durumunda kaldım ve yazıyı öğrenciye okurken öğretim üyesi arkadaşıma kızmaya başladım, yazıda söylenenler o kadar açıktı ki; kendilerini aşağılayıcı bir duruma soktuğu gerekçesi ile öğrencilerden bazılarının arkadaşıma tepki göstereceğini düşündüm. Ancak, hemen sonrasında öğrencilerle yaptığımız tartışmada öğrencilerin çoğunun yazarın asıl düşüncesini doğru anlamadıkları ortaya çıktı.

Bunun üzerine; ben de eğitim fakültesiTürkçe öğretmenliği bölümünde okuyan öğrencilerle bu deneyi gerçekleştirmek istedim. 1. Sınıf Türkçe öğretmen adaylarınınmetni okumalarını ve “Yazarın bakış açısı ve bu yazının ana düşüncesi nedir?” sorusunu yanıtlayacak şekilde metin üzerine bir paragraflık bir yazı yazmalarını istedim.Alaylama tipi metinlerde eleştirel düşünce standartlarını zorlayan dil kullanımları ve eleştirel düşünmeyi engelleyici olgulara rastlamak mümkündür. Önemli olan, yazılanlardaki mantıksal tutarlılığı sorgulayabilmek ve kendi inandıklarımız/bildiklerimizle karşılaştırarak sentezleyebilmektir. Benim çalışmalarım daha çok metindilbilim üzerine odaklandığından ben bu deneyi yaptıktan sonra metin yapısında öğrencilerin eleştirel düşünmelerini engelleyici dil kullanımlarını saptamayı amaçladım.  

Uygulamanın sonunda,deneye katılan 54 öğretmen adayının metni temelde üç şekilde değerlendirdikleri görülmüştür:

1. Metni açık ve yalın bir metin gibi algılayıp yazarın düşüncelerini tekrarlayanlar (44 kişi)           2. Metni eleştirel okuyup sorgulayanlar, ama metindeki alaylamayı anlamayanlar (5 kişi),      3. Metni eleştirel okuyan ve estetik yapısını söylem düzleminde anlayanlar (5 kişi).

Aslında; bu sınıflamada öğretmen adayları iki ana gruba da ayrılabilir: Yazarın, “Türk politikacılarının okumadığını, kültür ve sanatla olan ilişkilerini yetersiz bulduğunu vurgulamak” niyetiyle bu yazıyı kaleme aldığını ve ironi yaparak düşüncesini açıkladığını anlayanlar ve anlamayanlar. Buna göre; metni anlayanların oranı 5/54’tür. Metnin; öğrenciler tarafından ‘Doğruluk’ eleştirel düşünme standartıbağlamında,“bunu nereden öğrendim, kaynağım ne kadar güvenilir, kulağa doğru geliyor diye mi buna inanıyorum”,‘Kesinlik’ standartı bağlamında da “kontrol edebilir miyim, karşıt örnekler düşünebilir miyim” diye sorgulanmadığı düşünülmektedir.Aynı metin, Türkçe öğretmen adayı 2. Sınıf öğrencilerine de verilmiştir; ancak, öğrenciler metin üzerine yorumlarını yazdıktan sonra bu metni 1. sınıfta okuduklarını belirtmişlerdir. Buna rağmen; metinde yazarın bakış açısını/ana düşünceyi anlayanların oranı 31/55’tir; 24 öğrenci bir sene önce okumalarına rağmen metni yanlış değerlendirmiştir.Metni ilk kez okuyan 1. Sınıf, Türkçe öğretmen adaylarının yorumları, düşünceleri –yazdıkları şekliyle- yukarıda yapılan sınıflamaya dayalı olarak şöyle örneklendirilebilir:

1. Metni açık ve yalın bir metin gibi algılayıp yazarın düşüncelerini tekrarlayanlar (44 kişi):

Bunların içinde 15 kişi sadece yazarın düşüncesini yinelemiş ve hiçbir şekilde bilişsel sürece girerek verilen bilgileri eleştirel okuma standartları bağlamında değerlendirmemiştir:

            - Metinde genel olarak yabancıların Türk politikacılara karşı ön yargısı üzerinde durulmuş, … tüm bu önyargılara rağmen Türk politikacılarının toplumun en meraklı kesim olduğu ve uğraşları gereği bütün toplumun yeniliklerinin buna bağladığı öne sürülmüş(!).

            - Yazar politikacılarımızın mesleklerine değinmiştir ve bu mesleklerde kendi sorumluluklarını başarıyla yerine getirmiştir.

            - Bu bağlamda ön yargıların ve peşin hükümlerin yanlış olduğunu her zaman istatistiki bilgilere güvenilmemesi gerektiğini ortaya koyuyor yazar.

16 öğretmen adayı ise yazarın söylediklerini yinelerken aynı doğrultuda olan kendi düşüncelerini de açıklamışlardır:

            - Hele ki “Türk politikacıları okumaz!” algısını da çökerttiğini söyleyebiliriz. Bir politikacı – hele ki Türk milletindense- mutlaka ve mutlaka bilgiye aç bir kişilik taşımaktadır.

            - Farklı kütüphanelerde birçok isimle karşılaşmak, ellerinde kalem kâğıt not alan insanlar görmek. Bunlar azımsanacak şeyler değildir.

            - Bu ön yargının ülkemizde de destek bulduğuna ayrıca yer vermiş. Ön yargılarımız bizim kötü alışkanlığımızdır. Ön yargı olduğu sürece kimseyle iletişim kuramayız.

13 öğretmen adayı ise metni kendi fikirleri ile paralel görüp ve bütün söylenenleri kendi üzerlerine alıp metindeki anlamı pekiştirerek sadece kendi düşüncelerini ifade etmiştir. Birçok insanın; birisi ülkelerini, kültürlerini, dinlerini veya ailelerini eleştirdiğinde, duydukları tek şey kendilerinin eleştirildiğidir.

            - Boş fıçı çok langırdar misali. Bir de gelip görseler de öyle konuşsalar öyle değil mi?

            - Ülkemizin saygın insanlarından politikacılar da bu olumsuz düşüncelerin odak noktasında bulunmuş durumdalar ne yazık ki.

            - Tüm bunlar kendimize olan güvenimizi kaybetmemizi sağlamak içindir, olamaz mı?

2. Metni eleştirel okuyup sorgulayanlar, ama metindeki alaylamayı anlamayanlar (5 kişi):

            - Peki neden böyle biliyoruz? Bence bu soruyu sorarsak daha net ve somut sonuçlar elde edebilir ve bunun böyle olmadığına hem yazar hem de halk bilebilir.

- Yazıda, düşünceme zıt olan bir düşünce hâkim. Herkesin düşüncesine saygım sonsuz.

3. Metni eleştirel okuyan ve estetik yapısını söylem düzleminde anlayanlar (5 kişi):

            - Yazar aslında batılıları mizahi bir dille haklı çıkarmış oluyor.

            - Yazar olması gerekeni varmış gibi göstererek ironi yapmış.

            - Ülkemizdeki okuma oranını azlığı, belki de yokluğu, ancak böylesi bir ironiyle dile getirilebilirdi.

            Bununla beraber, karşı düşünceye (Batı ve Batı yanlısı olanlara) karşı şiddetli tutum sergileyenlerde (15 kişi) olmuştur. Eleştirel düşünmede etkili bir biçimde düşünmenin bir yolu da kendi bakış açımıza karşı olan bakış açılarını anlayabilmektir.Ancak; böyle bir düşüncenin en başında reddedildiği görülmektedir:

- Batılı ülkeler sahip olduğumuz bu bilgi birikimlerini kendi lehlerinde değiştirerek milletimizi ve değerlerimizi küçümsemektedir.

- Ön yargı bile bir eleştiri gerektirir. Ancak Batı bu eleştiriden de yoksun. Yargısız infaz bir nevi.

- Batı’nın Türk düşmanlığı her yerden… politikacılarımın dar görüşlü olduklarını …söylüyormuş saygıdeğer (!) Batılılar.

- Batı’ya kendini kanıtlama, sevdirme. Batı gibi davranma, Batı, Batı, Batı…

İpşiroğlu, Ferit Edgü’nün metniyle 1988 yılında ilk kez gerçekleştirdiği bu uygulamanın zaman içerisinde birçok öğretmen tarafından yapıldığını ancak hep benzer sonuçlarla karşılaşıldığını belirtmektedir. 2005 yılından beri, eğitim sistemimizde eleştirel düşünme becerisini geliştirmeyi hedefleyen yapılandırmacı yaklaşım benimsenmesine ve eğitim ortamlarının bu yaklaşım bağlamında düzenlenmesine çalışılmasına rağmen 2016 yılında İpşiroğlu’nun deneyini tekrarladığımız zaman bu sonucun değişmemesi ve PİSA araştırmalarında eleştirel okuma becerisini de kapsayan okuma-anlama becerileri bağlamında Türkiye’nin son sıralarda yer almasıyapılan düzenlemelerin yetersiz kaldığınıya da uygulamaya tam olarak yansıtılamadığını göstermektedir.

Eleştirel Okuma Sürecini Geliştirme

Eleştirel düşünme nasıl öğretilebilir sorusunun yanıtını, Zehra İpşiroğlu, Ferit Edgü’nün metniyle üniversite öğrencileriyle gerçekleştirdiği deney sonuçlarını paylaştığı ve bu sonuçları farklı açılardan yorumladığı “Düşünmeyi Öğrenme ve Öğretme” adlı kitabında öğrenciye okuma sevgisi ve alışkanlığının kazandırılması ve düşünmeye ağırlık veren bir ders programının düzenlenmesi olarak açıklamıştır. Öğretmenlerin öğrencileri bir alanda eleştirel düşünmeye sevk etmeleri o alandaki kavramları onların kendi kişisel deneyimleri ile ilişkilendirmelerini istemekle başlayacaktır. Öğrenciler kabullenmeye değil sorgulamaya, soru sormaya alıştırılmalıdır. Daha sonra bu soruların mantığını kavrayarak çözmeye çalışmalıdırlar ve daha sonra da buldukları yanıtların mantıklılığına inanarak bunları içselleştirmelidirler. 

Öğrencilerin metni anlamalarını ve metinden kopmamalarını sağlamak için öğrencilere soru sormak ya da onların metinle ilgili soru sormalarına olanak tanımak gerekmektedir. Bu, metinde verilen bilgileri olduğu gibi almak yerine öğrencileri metin üzerine düşünmeye sevk edecek, öğrencilerin art alan bilgileri ve deneyimleri ile okuyacakları arasında bağlantı kurmalarını sağlayacak ve metinle ilgili tartışma ortamları yaratacaktır. Metindeki kavramları ve anahtar sözcükleri metnin bütününden ve metindeki sezdirimlerden yararlanarak belirlemek aynı zamanda metnin yapısal özelliklerinin kavranmasına ve metnin yapısal özelliklerinin metnin doğru olarak anlamlandırılmasındaki öneminin anlaşılmasına yol açacaktır. Bunun yanı sıra; eleştirel okuma uygulamalarında metinleri mantık bileşenlerine göre analiz etme,  eleştirel düşünme standartlarını kullanarak değerlendirme ve bunların metinlerde dil yoluyla nasıl ifade edildiğini çözümleyici uygulamalar yapmak önemlidir.

Öğrencilerin; Ferit Edgü’nünalaylama metninde, yazarın asıl düşüncelerini anlayamama sebeplerinin başında alaylama metinlerinin tür özelliği olarak yüzeysel yapıda eleştirel düşünmeyi engelleyici etmenleri barındırması gelmektedir.  Oysa metin, eleştirel bir bakış açısıyla incelendiğinde içinde bazı tezatlıklar, abartılar ve belirsizlikler taşıdığı görülecektir. Türkçe ve edebiyat derslerinde, öğrencilerin metnin yüzeysel yapısında görülen bu dil kullanımlarının metnin genel anlamını nasıl etkilediğini sezinleyebilecekleri ve içselleştirebileceklerimetin çözümleme etkinliklerinin yapılması gerekmektedir. Tabii; öncelikle metnin yapısını oluşturan bu kullanımların öğretmenler tarafından bilinmesi, belirlenmesi, metnin bu doğrultuda çözümlenmesi ve öğrencilerin bunları kendi kendilerine bulgulayabilecekleri etkinlikler hazırlanabilmesi için öğretmenlerin donanımlı olmaları gerekmektedir.

Metnin Anlamını Belirginleştiren Metin Yapı Etmenleri:

Her metin bir bütündür. Dil dokusuyla düşünce yapısı bir kâğıdın iki yüzü gibidir. Birbirinden kolayca ayrılamazlar. Bu nedenle, metnin anlaşılması biçimsel ve içeriksel açıdan çözümlenmesini gerektirmektedir. Metnin türü, yazarın biçemi, kullanılan imgeler ve simgeler anlamın belirginleşmesinde okura ipuçları vermektedir. Eleştirel okuma bağlamında, metin yapısında okuyucuyu yanılgıya düşüren bazı dil kullanımları olabilir. Metin türüne uymayan bilgiler ve dil kullanımları anlam oluşturmak için yazarın bir tercihi de olabilir. Bu gibi tutarsızlıkları belirlemek ise okuyucunun niteliğine bağlıdır. Kanıtlayıcı bilgilerle desteklenmemiş, neden-sonuç ilişkileri verilmeyen, yalnızca tek kişinin tanıklığına dayanan, genelleştirilen (her, hiçbir, herkes, kimse ve hiç) bilgiler açık, kesin, derin, önemli olamaz; yani eleştirel düşünme standartlarını karşılayamaz. Edgü de, Türk politikacılarının kültür ve sanatla olan ilişkileri hakkında gerçek düşüncelerini, metnin yüzeysel yapısında farklı bir şekilde ifade ediyormuş gibi gözükse de metindeki bazı dil kullanımları ile aslında açığa vurmaktadır.

Metinsellik bağlamında, metnin başlığı ve giriş bölümü arasında biçim ve içerik olarak bir paralellik olması gerekmektedir. Metnin başlığı bir ‘makale’ başlığı niteliği taşımakla beraber metnin giriş bölümü, okuyucu yanıltıcı, tarafsız bakmayı/ düşünceyi engelleyici bir amaçlave okuyucuyu metne yabancılaştırmak içinöznel bir bakış açısını yansıtan kışkırtıcı ifadeler içermektedir. Burada; yazarın bu öznel düşüncelerini paylaşan öğrencilerinhemen karşı savunmaya geçmesi ve belki de bu tuzağa düşüp düşmeyeceklerini sınamak amaçlanmaktadır aslında.Batılıların Türklere önyargılı yaklaşımı Türkler tarafından öyle özümsenmiştir ki normal bir söylem olarak kabul edilmekte ve yazarın bu durumu aslında alaya aldığı anlaşılamamaktadır.Bu durum,eleştirel bir şekilde düşünmeyi öğrenmeyi engelleyecek faktörlerden haber kaynakları, filmler, televizyon, reklam ve dergiler bazında bir dünya resmi oluşturmakla bağdaştırılabilir.Giriş bölümünde, bu kışkırtıcılığı destekleyenve başlıkta sezdirilenmetin türü (bilgilendirici ve nesnel) ile uyum sağlamayan dil kullanımlarıise, “gene!”, “bilindiği üzere”, “saplantı”, “aydın bozuntuları”, “yanlış kanı”, “gerçekten”“günahlarına girmek” sözcük/sözcük öbekleriyle belirginleşen öznel tutumve ünlem işareti olarak sayılabilir.Metnin türü ile bağdaşmayan diğer bir unsur da adıl kullanımıdır, adıl kullanımı öznel bakış açısının öne çıktığı öyküleyici metinlerde sıklıkla kullanılmaktadır.

Bununla beraber, Batılıların Türklerin okumadığı düşüncesini destekleyen geçerli kanıtlar sunulmamaktadır. Okuyucuyu yanılgıya sevk edebilecek ‘desteksiz sonuç çıkarma’ durumu söz konusudur. Giriş bölümünde başlıkta sezdirilen metin türüne ve konuya uyum sağlamayacak bir şekilde, verilen bilgilerin kesin olmadığı ve söylenti üzerine kurulduğunu ima eden kullanımlar (olsa gerektir, pekinanmazlar) bulunmaktadır.Bu kip ve zarf kullanımları eleştirel düşünme standartlarından kesinlik maddesini ihlal etmektedir.Söylenti bileşik zamanının bildirme kipiyle kullanımı da (Türk politikacısı okumazmış!) söylemin başkasından duyulduğunu, ona inanılmadığını ya da onun küçümsendiğini göstermektedir. Bu kullanım da eleştirel düşünmenin doğruluk standardının gerçekleştirilmediğini sezdirmektedir.Ayrıca, “Bizler, (onların) tanrıları…”,siz gerçekten Türk müsünüz,” ifadeleri ile okurda eleştirel düşünmeyi engelleyici faktörlerden, ‘biz’e karşı ‘onlar’ düşüncesi,  oluşturulmaya çalışılmıştır. 

Metin içinde konuya ve metin türüne uymayan “Yalnızca bazı …….. (sansür) okurmuş, eskilere benzemeyen oturaklı zatlar” vb. başka öznel ifadeler de bulunmaktadır.“Bu tarihsel anı negatife geçiremediğim için pek çok üzüldüm,” serzenişinde ‘pek çok’ zarfıyla da durumun alaya alındığı hissettirilmeye çalışılmıştır. Bilimselliği, nesnelliği bozan diğer ifadeler ise, “kim ne derse desin”, “Ne zamanbir kitaplığa uğrasam”, “Her zaman bu kitaplıklarda politikacılarla karşılaşmışımdır”, “öğrenimlerine olursa olsun” vb. belirsizlik ve genelleme sözcükleri içermektedir.Bu durumlarda özel ve ayrıntılı bilgi verilmediği içinkesinlik eleştirel düşünme standartı burada da gerçekleştirilememektedir.

Eleştirel düşünceyi engelleyici faktörlerden ‘ya hep ya hiç (siyah ve beyaz düşüncesi)’ faktörü metinde abartılı kullanımlarla(pekiştirme sıfatları, ikilemeler, belgisiz adıllar vb.) gerçekleştirilmektedir. Bu kullanımlar, gerçekliğin karmaşasını basitleştirmeye ve olayları derinlemesine düşünmemeye yol açmaktadırlar: 1980’den bu yana en ciddi, en önemli, en ilginç araştırmaları politikacılara borçlu olduğumuzu bu arada öğrendim;en büyük (yoğunluğu politikacılar oluşturmuştur);çok daha fazla okumaktadır; Türk politikacısı bu toplumun en meraklı kesimini oluşturmaktadır, son dönemlerin Türk politikacısının ilgi duymadığı kültür, sanat, bilim etkinliği, yeniliği yok gibidir, öylesine geniş ve derindir ki; en yüksek düzeyde;tıklım tıklım;olağanüstü hızlı gelişme;en büyük pay;hiçbir politikacı, evinde kitaplarla yetinmemekte ve kitaplıklardan yararlanmaktadır; evinde kitaplığı olmayan hiçbir politikacı yoktur.Bunlar dayanaksız, aşırı ve yansız genellemelerdir; bilgiler ispatlanmayacak şekilde en uçlardadır.

Metindeki diğer abartılı kullanımlar olan; “arayıp da bulamadıkları kitaplar için sahaflara açık çek bırakanlar onlardır, dış dünya yokmuşçasına, ellerine geçmeyenleri de okuyorlardı, iyi ve doyumsuz bir okur”ifadeleri ise mantıklılık ölçütüne uyan yargılarda bulunmayı olanaksızlaştırmaktadır.Yazar, politikacıların hep okuduğunu düşünüyorsa niye kütüphaneyi politikacılarla tıklım tıklım dolu olarak gördüğünde bunu tarihi bir an olarak nitelemektedir?Ayrıca, yazarın politikacılarla kütüphanede karşılaşışı ve sahaf dostuyla olan söyleşileri (ondan aldığı kanıtlar) sadece tek bir kişinin, yani, yazarın deneyimleri olduğundan kesinleştirilemez, öznel veriler olarak gözükmektedir.

Metinde bulunan mantıksal olarak çelişkili kullanımlar da; yazarın okura derin yapıda farklı şeyler söylemeye çalıştığını hissettirme amacını taşıyan ve okuyucunun anlamsal stratejileri işletebileceğiortamları hazırlamaktadırlar:Hem ön hem arka yargılıdır (arka yargı diye bir kavram yoktur), istatistik yöntemler her ülkede değişiklikler gösterir, göstermiyorsa göstermelidir (İstatistikler bilimsel olarak her yerde aynıdır, öznel dileklerle değişemez). Yazar, sayısal veriler vererek savını kanıtlamaya ve yazısının inandırıcılığını arttırmaya, eleştirel okuru ortaya çıkarmaya çalışmaktadır. Yazar;1980’lerin başında yayımlanmamış bir araştırmadan bahseder; ancak henüz yayımlanmamışbir araştırma bilimsel değildir. Araştırmaların bir araştırma sayılabilmeleri ve güvenilir olabilmeleriraporlaştırılmalarıyla olanaklıdır; buradaki birbelirsizlik sıfatının kullanımı da kesinlik standartının gerçekleştirilmediğini göstermektedir. Bununla birlikte, bu araştırmanın bulguları da mantıklı değildir. Fransa’da bir gazeteyi 3.2 kişinin okuması (Bir eve bir gazete gibi), Türkiye’de ise bir gazeteyi 12 kişi okuması nedeniyle Türkiye’de baskı sayısının az olması Türklerin okuduğunu gösteren geçerli bir kanıt sayılamaz.Önemli olan,insanların okuma gereksinimini hissetmeleridir; bulduğu yerde gazeteyi okuyan, bulmadığı zaman okuma ihtiyacı duymayan bir toplumun ‘okuduğu’nu savunmak gerçekçi olmayabilir. Fransa’daki birey, gazete okuma alışkanlığı ile gazeteyi bir şekilde eline geçirme çabası içindeyken Türkiye’de bireyler şans eseri gazete ellerine geçerse okuyacaklardır.

Yazar metni bitirirken de yazısını bir yorum sorunu ya da sorun yorumu olarak, daha çok da bir sorun yorumu olarak değerlendirmektedir. Metinsellik bağlamında metnin son tümceleri metnin başına bir köprü sağlamakta ve metni bir bütün olarak değerlendiren yargılar bulundurmaktadır; o nedenle çok iyi çözümlenmeleri gerekir. Yazar; bir sorun olduğunu düşündüğünü belirtiyor, ancak; bu sorun,okuyucuya yüklenen bir yorum sorunu ya da yazara yüklenen bir sorun yorumudur. Yazar; sorun olarak gördüğü şeyi bu şekilde ifade ettiğini belirtiyor (daha çok ikincisi demekle), bunu okur anlamıyorsa yazara göre o da okuyucunun yorum sorunudur; yani, bir nevi, metindeki dil kullanımlarını fark edememe sorunudur. Yazar; metinde, alaylama yolu ile, sorun olarak gördüğünü ifade ettiği şey karşısında çaresiz kaldığını ve yazmaktan başka bir şekilde de düşüncülerini dile getirdiğini ima etmek için kendisine “Fakir” nitelemesini yapıyor.

Okuma tipleri; etken (aktif), edilgen (pasif) ve iş için okuma olmak üzere üç grup altında ele alınmaktadır. Burada öğretmen adayları ile gerçekleştirilen uygulamada öğrencilerin büyük oranının pasif okuyucu olduğu görülmektedir. Maurois’in deyişiyle, “Bunlar okumakta ne fikir, ne gerçekleri ararlar, ancak dünyayı ve ruhlarını maskeleyen o sözcükler dizisinin peşindedirler. Okuduklarının özünden, ana fikrinden pek azını akıllarında tutarlar; bilgi kaynakları arasında hiçbir değerlendirme yapmazlar,…sadece yazılara boyun eğerler; okuduklarını yorumlamazlar; akıllarında bunlara yer açmazlar; bunları sindirmezler”.

Yukarıda sözü edilen alaylama metninde olduğu gibi; her metin türü farklı iletişimselamaçlar ve söylemsel durumlar içinde ortaya çıktığından farklı metinsel yapı özelliklerine sahiptir. Metinleri doğru anlamlandırabilmek ve eleştirel okuyabilmek metin türü bilgisiyle yadsınamaz bir bağlantı içindedir. 2015 Türkçe ve Edebiyat Programlarında daha çok metin türü üzerine odaklanılmış, hatta üniteler tür tür ayrılmıştır. Bu bakış açısı olumlu bir izlenim uyandırmaktaysa da eğitim uygulamalarına doğru bir şekilde aktarılamadığı takdirde yapılan deneylerin sonuçları değişmeyecektir.

Dileğimiz; on sene sonra,İpşiroğlu’nun deneyini tekrarladığımızda bizi şaşırtan sevindirici sonuçlarla karşılaşabilmemiz… O zaman;  değerli arkadaşımız Nazan İpşiroğlu’nun, yaratıcı öğretim bağlamında birlikte yürüttükleri ortak bir projenin sonucunda,kızı Zehra İpşiroğlu tarafından kaleme alınan “Gelin Çocuklar Birlikte Düşünelim” kitabının önsözünde belirttiği gibi, “Suskunluğu, bezginliği aşmış olan, düşünen, sorgulayan, bir şeylerin değişmesi gerektiğine inanan ve değişmesi için çaba gösteren gençler” yetiştirebiliriz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

13.7.1923 BUGÜN ANNEMİN DOĞUM GÜNÜ

YAŞADIM DİYEBİLMEK İÇİN (Zehra İpşiroğlu)

KAYAKÖY ŞİİRİ (Gülsüm Cengiz, Esintiler)