NAZAN İPŞİROĞLU'NA MEKTUBUMDUR (Genco Erkal, Karşılaşmalar)
Genco Erkal
Nazan İpşiroğlu'na Mektubumdur (2016)
Sevgili Nazan
Hanım,
Moda'da dolaşırken
eski Kız Lisesi, şimdiki adıyla İstanbul Kadıköy Lisesinin bahçesindeki köşkü
gördüm. Aynı anda orada oynanacak oyun da, ışıklarıyla, atmosferiyle, sahneleme
biçimiyle somut biçimde göründü gözüme. Ali Paşa Hanı'ndaki gösterileri aşabileceğim
mekan bu dedim kendi kendime. Birden bir de korku geldi içime. Sonuçta burası
bir okul. Milli Eğitime bağlı. Izin alabilir miyim, muhalif kimliğiyle tanınan
birine burayı verirler mi? Hala inanamıyorum nasıl oldu, ama tereyağından kıl
çeker gibi bütün formaliteler halloldu.
Nazan Hanım,
inanamıyorum, inşaat başlayalı on gün oldu, on gün sonra prömiyer. Işıklar
asıldı, ses sistemi yerleştirildi, bu akşam ilk orkestra provasını yaptık.
Afişler basılıyor, bilet satışları başladı. Sosyal medyada büyük ilgi uyandı,
galiba kapalı gişe başlıyoruz.
Binanın tarihini
öğrendim biraz. Osmanlı devlet adamlarından, bir sure bakanlık da yapmış Mahmut
Muhtar Paşa'nın konağıymış. Öldükten sonra ailesi, paşanın devlete olan
borçlarına karşılık Mermer Köşk olarak da tanınan binayı Milli Eğitim
Bakanlığına veriyor. Uzun zaman Kadıköy Kız Lisesi burada eğitim yapıyor. 2000
yılı başında çatısı hasar görüyor, durumu tehlikeli bulunduğundan bina
boşaltılıyor, çürümeye terkediliyor.
Şimdi bizim sahnemiz oldu işte. Angina Pektoris şiirinde Nazım karısını
düşünürken "kalbim Çamlıca'da bir harap konaktadır her gece" der ya,
işte oyunumuz o sözle başlıyor. Nazım hapiste, eşi Piraye Hanım konakta.
Oyundan söz
etmedim size. Adı Güneşin Sofrasında - Nazım ile Brecht. Çağımızın bu iki büyük
ozanını bir araya getiriyorum. Ah bu oyunu görebilseydiniz, nasıl tadını
çıkaracaktınız. Nazım'daki o koskoca yürek ve mücadele gücü, Brecht'teki o
müthiş zeka ve mizah yeteneği birbirini en güzel biçimde tamamlıyor. Aslında moraller çok bozuk, Nazan Hanım,
sınır boylarında sürüp giden amansız iç savaş, her geçen gün göz göre göre orta
çağ karanlığına doğru gidişimiz, ilerisi için bu adamlardan nasıl
kurtulacağımıza ilişkin pek bir umut görünmemesi insanın elini kolunu bağlıyor.
Ama işte iyi ki sanat var. Her oyunda Nazım'la Brecht'in ağzından öfkemizi,
isyanımızı dillendirebiliriz. İçimiz boşalır, biraz ferahlarız. En önemlisi,
bizi izleyenlere moral aşısı olabiliriz. Bu karanlık dönemde bu da az bir şey
değil hani.
Sizi en çok
heyecanlandıracağını düşündüğüm konuyu sona bıraktım. Bu oyunda bugüne dek hiç
denemediğim bir alanda çalışıyorum. Henüz ne kadar başarılı olacağımı
bilemiyorum ama projeksiyon kullanacağım. Daha önceki belgesel çalışmalarımda
kullanmıştım elbet, yalnız şimdiki bambaşka. Görüntüde insan figürü yok, yazı
yok, belge yok, daha çok soyut görüntüler tarihi konağın cephesi üstüne
yansıtılacak. Batıda building mapping denen bir teknik. Binayı projeksiyonla
boyayarak değişik kimlikler kazandırıyorsunuz. Bizimki o kadar donanımlı ve
profesyonel değil, biraz daha ilkel. Basit ama etkili olacağını düşünüyorum.
Sizin müzik ile
resim sanatı işbirliğini yorumlayan yapıtlarınızı anımsıyorum. Örneğin opera
ile resim birlikteliği, etkileşimi üstüne çalışmalarınızı. O yüzden bu oyunu
görebilseydiniz mutlu olacağınızı düşünüyorum. Becerebilirsem tabii.
Korkuyorum. Benim için yeni bir alan. Hiç tecrübem yok. Henüz tekniğine hakim
olduğum söylenemez ama böyle bir yola girdim işte. Sonucu ben de merakla
bekliyorum. Tutturabilirsem bana yeni bir yol açılacak gibi görünüyor.
*****
Bu mektup böyle
yarım kaldı. Bugün yarın bitiririm derken, şimdi bakıyorum tam iki ay geçmiş
aradan, inanılır gibi değil. Ve öyle şeyler yaşamışım ki bu iki ayda, sanki bir
yıl geçmiş gibi.
Nazan Hanım, Önce
şunu söyleyeyim, oyun çok başarılı bir açılış yaptı. Müthiş eleştiriler,
basında söyleşiler, sürekli kapalı gişe, yer bulunmuyor filan. Bizde tam bir
zafer sarhoşluğu.
Küçük bir parantez
açayım burada. Projeksiyon kullanımı konusunda pek başarılı olduğum söylenemez.
İkincil bir unsur olarak gölgede kaldı. Sadece bir ışık efekti gibi göründü.
Bunun temel nedeni elimizdeki aletin gücünün yetersiz oluşu. Açıkhavada çok
daha etkin bir yansıtıcı gerekirmiş. Onu bir dahaki denememize bırakıyorum.
Belki de bu durum oyunun selameti açısından daha hayırlı oldu, yoksa
projeksiyon fazla öne çıkıp, oyunun dengesini bozabilirdi. Böyle biraz geride
kalıp, yemeğin tuzu, biberi gibi olması daha sağlıklı bir sonuç getirdi. Gene
de bu meseleyi yarım kalmış bir deneme gibi görüyorum. Biraz da aceleye geldi.
İlerde, başka bir oyunda peşini bırakmayacağım, gene düşüneceğim bunu. Sizin bu
konudaki görüş, öneri ve eleştirilerinizi almayı ne çok isterdim. Parantezi
kapatıyorum.
Acayip bir ülkede
yaşıyoruz, Nazan Hanım, biz böyle mutlu, mesut yepyeni bir açıkhava
tiyatrosunda coşkulu kalabalıklara oynarken bir gece, oyun sırasında darbe
girişimi oldu. Normal bir ülkede her an olabilecek bir şey mi bu? FETÖ'cüler o
gece giriştikleri işi yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Meclisi bombaladılar,
Boğaziçi Köprüsünü tuttular, Erdoğan'ı yakalamaya çalıştılar. Uzun uzun
anlatmak lazım, ama konumuz o değil. Sonuçta birkaç saat sonra darbeciler
hezimete uğradılar. Erdoğan büsbütün kahraman oldu. OHAL ilan edildi. Ardından
memleketi kanser gibi sarmış olan cemaatçileri tutuklamaya başladılar.
İki gün sonra
okulun müdürü bana, “sizden şikayet var, oyunları bir an önce bitirelim” dedi..
Aman nasıl olur, benim Ağustos sonuna kadar sözleşmem var, dediysem de, “Sosyal
medyadaki paylaşımlarınızdan rahatsız olmuşlar, (kim belli değil) oyunu
keselim.” Valla, dedim, ben kendi isteğimle oyunu durdurmam, isterlerse
yasaklasınlar, ama burada kıyamet kopar. O kadar insan ellerinde biletlerle
kapıda birikecekler. Basın gelir, kameralar gelir, durumu nasıl bilirseniz öyle
açıklarsınız dedim. Bunun üzerine iki gün bir sessizlik oldu.
Bu arada bizim
okula da Milli Eğitim Bakanlığında bir yazı geliyor, OHAL durumunda sabotaj
gibi tehlikelere karşı alınacak önlemler sıralanıyor: okula izinsiz kimse
girmeyecek vb. İşte bu yazıya dayanarak, "güvenlik gerekçesiyle" okul
bizim sözleşmeyi feshetti ve oyunları durdurdu.
Yıkıldık tabii, ama müthiş bir dayanışma ağı oluştu. Sosyal medyada
protestolar, bizi destekleyen imza kampanyaları başladı. Avukatımız Turgut
Kazan’ın başarılı taktiği ve bu arada Başkan Kılıçdaroğlu'nun önderliğinde
CHP’li milletvekillerinin konuyu Meclis’e taşıması, bakanlarla görüşmeleri
sonucunda, nasıl oldu ben de tam anlayamadım ama, yasak kalktı, biz oyuna
yeniden başladık.
Arada geçirdiğim
kabus gibi beş günü anlatamam. Tansiyonum 17'ye fırladı. En korkuğumuz buydu zaten. Cemaatin darbe
girişimini bahane ederek bütün muhalif sesleri susturma girişimi. Şehir
Tiyatrolarından birçok kişiyi attılar, soruşturma başladı. Aslı Erdoğan gibi
çok önemli bir yazarı, üstelik ağır bir hastalık geçirirken hapse attılar.
Akademisyenler, gazeteciler, kime denk gelirse içeri atıyorlar. Tam bir
rezillik. Bu böylece devam edecek anlaşılan. Tam da bu durumda oyunun yeniden
başlaması önemli bir kazanım oldu. Verilen tepkinin, dayanışmadan doğan gücün
etkin olması moral verdi insanlara.
Bu arada, bu
gelişmeleri bilmeden seçtiğimiz oyunun içeriği
gündeme ancak bu kadr denk düşebilir. Altmış, yetmiş yıl once yazılmış
metinler inanılmaz derecede güncel ve içinde yaşadığımız günlere ait. Insanlar
duygulanıyor, öfkeleniyor, gülüyor, ağlıyor, sonunda ayakta alıkışlayarak
gidiyor evine. Biz de büyük bir badireyi atlattığımız için mutluyuz. Geçti
gitti diyoruz, bu vesileyle biraz daha bilendik, güçlendik.
Mahmut Muhtar Paşa
Konağının bahçesindeki atmosfer inanılmaz. Kediler, martılar, yıldızlar,
mehtap, rüzgar ve köşkün mermer kaplı cephesinin muhteşem görüntüsü. Işıklar
üzerinde çok uğraştık, özendik. Her bir sahne
tablo gibiydi. Müzik, şiir, görsellik, Nazan Hanım, tam size göreydi. Bu
oyunu görmeliydiniz. Kızınız da Almanya'daydı, gelip göremedi, başıma bir
şeyler gelir diye dönmekten korkuyor. Haksız da sayılmaz.
Bana gelince
inanılmaz ölçüde yorgunum. Hep böyle mi olacak? Devamlı birileriyle boğuşmak
zorunda mıyım? Hiç rahat yok mu yaşamda? Belki de bu ayakta tutuyor beni.
Mücadele enerjimi yükseltiyor. Adrenalin diyorlar. Oyunumda izleyiciye heyecan
veren budur belki de. Nazım ile Brecht'in dizeleriyle coşan o gençleri
görmelisiniz. Her oyunun sonunda biz de onlarla birlikte göklerde uçup, ertesi
sabah gazeteleri açınca katı gerçeklerle başbaşayız, kıvranıp duruyoruz.
Çok uzattım
biliyorum. Sizi özledim, Nazan Hanım. Mezo TV'de biri klavsen çalıyor şimdi.
Barok müzik dediler mi siz gelirsiniz aklıma. Evinizin baş köşesinde duran
enstrümanınız. Arkadaşlarınızla verdiğiniz Barok Müzik konserindeki
ciddiyetiniz, titizliğiniz. Hastalığınızın en zor günlerinde bile çalışmaktan
vazgeçmeyişiniz, direnişiniz. Sonuna kadar.
Bu mektubu size
yazıp içimi dökmek, sorunlarımı paylaşmak iyi geldi bana. Zorlu bir tiyatro
sezonunun ardından biraz soluklanıp, sonra da yeni projelere yelken açmak
istiyorum. Bir şeyler de var kafamda. Yakın zamanda onları da paylaşmak
isterim. Arada bir yazarsam, umarım sizi rahatsız etmem.
Her zaman
hayranınız,
Genco
Yorumlar
Yorum Gönder