NAZAN İPŞİROĞLU'NA MEKTUBUMDUR (Genco Erkal, Karşılaşmalar)



 

Genco Erkal

Nazan İpşiroğlu'na Mektubumdur (2016)

 

Sevgili Nazan Hanım,

 Nasılsınız? Sizin oradan haberleri izliyor musunuz bilmiyorum. Gittikçe kötüye gidiyor her şey. Aldı yürüdü. Adamlar başımıza bela kesildi. Her Allah'ın günü hepimize fırça, ipini kopardı gidiyor. Sabahları gazeteyi açıp baktıktan sonra bütün gün rezil oluyor.  Neyse ki güzel şeyler de var. Mezzo TV'deki her opera programını izlerken sizi anıyorum. Nazan Hanım bu yorumu görse ne derdi acaba?


 Ali Paşa Hanında başıma gelenlere siz de en az benim kadar üzülmüştünüz. Yaşamaya Dair'i iki kez izlediniz, derinden etkilendiğinizi söylediniz. O zaman nedenini anlayamamıştım. O dönemde yaşama var gücünüzle tutunmaya çalıştığınızı, ama bir şeylerin kopup gittiğinin de bilincinde olduğunuzu atlamışım. Nazım'daki o en acımasız koşullarda yaşama sevincini yitirmeme özelliği size de güç veriyordu.  Sonra Bir Delinin Hatıra Defteri geldi. Çok istediğiniz halde o oyunu izlemeye cesaret edemediğinizi, içinde bulunduğunuz koşullarda fazla sarsıcı olacağından korktuğunuz için gelemeyeceğinizi bana yazarken nasıl incelikli, nasıl duyarlı, nasıl Nazan Hanım'dınız. 


 Şimdi müjdeyi veriyorum. Ali Paşa Han'ını yitirdikten sonra uzun uzun düşündüm. En yakınım olan birinin düşüncesizliği, hoyratlığı yüzünden yenilgiyi kabul edip bir köşeye çekilseydim kendime saygım kalmayacaktı. Tarihi bir mekanda yaz oyunları ne pahasına olursa olsun devam etmeliydi. Aylarca İstanbul'da dolandım durdum. Bu kez nedense ayaklarım beni hep Anadolu yakasına sürüklüyordu. Sonunda buldum. Hani birden, bir bakarsınız, tamam işte bu dersiniz. Aynen öyle oldu.

 

Moda'da dolaşırken eski Kız Lisesi, şimdiki adıyla İstanbul Kadıköy Lisesinin bahçesindeki köşkü gördüm. Aynı anda orada oynanacak oyun da, ışıklarıyla, atmosferiyle, sahneleme biçimiyle somut biçimde göründü gözüme. Ali Paşa Hanı'ndaki gösterileri aşabileceğim mekan bu dedim kendi kendime. Birden bir de korku geldi içime. Sonuçta burası bir okul. Milli Eğitime bağlı. Izin alabilir miyim, muhalif kimliğiyle tanınan birine burayı verirler mi? Hala inanamıyorum nasıl oldu, ama tereyağından kıl çeker gibi bütün formaliteler halloldu.


 

Nazan Hanım, inanamıyorum, inşaat başlayalı on gün oldu, on gün sonra prömiyer. Işıklar asıldı, ses sistemi yerleştirildi, bu akşam ilk orkestra provasını yaptık. Afişler basılıyor, bilet satışları başladı. Sosyal medyada büyük ilgi uyandı, galiba kapalı gişe başlıyoruz. 

 

Binanın tarihini öğrendim biraz. Osmanlı devlet adamlarından, bir sure bakanlık da yapmış Mahmut Muhtar Paşa'nın konağıymış. Öldükten sonra ailesi, paşanın devlete olan borçlarına karşılık Mermer Köşk olarak da tanınan binayı Milli Eğitim Bakanlığına veriyor. Uzun zaman Kadıköy Kız Lisesi burada eğitim yapıyor. 2000 yılı başında çatısı hasar görüyor, durumu tehlikeli bulunduğundan bina boşaltılıyor, çürümeye terkediliyor.  Şimdi bizim sahnemiz oldu işte. Angina Pektoris şiirinde Nazım karısını düşünürken "kalbim Çamlıca'da bir harap konaktadır her gece" der ya, işte oyunumuz o sözle başlıyor. Nazım hapiste, eşi Piraye Hanım konakta.



 

Oyundan söz etmedim size. Adı Güneşin Sofrasında - Nazım ile Brecht. Çağımızın bu iki büyük ozanını bir araya getiriyorum. Ah bu oyunu görebilseydiniz, nasıl tadını çıkaracaktınız. Nazım'daki o koskoca yürek ve mücadele gücü, Brecht'teki o müthiş zeka ve mizah yeteneği birbirini en güzel biçimde tamamlıyor.  Aslında moraller çok bozuk, Nazan Hanım, sınır boylarında sürüp giden amansız iç savaş, her geçen gün göz göre göre orta çağ karanlığına doğru gidişimiz, ilerisi için bu adamlardan nasıl kurtulacağımıza ilişkin pek bir umut görünmemesi insanın elini kolunu bağlıyor. Ama işte iyi ki sanat var. Her oyunda Nazım'la Brecht'in ağzından öfkemizi, isyanımızı dillendirebiliriz. İçimiz boşalır, biraz ferahlarız. En önemlisi, bizi izleyenlere moral aşısı olabiliriz. Bu karanlık dönemde bu da az bir şey değil hani. 

 

Sizi en çok heyecanlandıracağını düşündüğüm konuyu sona bıraktım. Bu oyunda bugüne dek hiç denemediğim bir alanda çalışıyorum. Henüz ne kadar başarılı olacağımı bilemiyorum ama projeksiyon kullanacağım. Daha önceki belgesel çalışmalarımda kullanmıştım elbet, yalnız şimdiki bambaşka. Görüntüde insan figürü yok, yazı yok, belge yok, daha çok soyut görüntüler tarihi konağın cephesi üstüne yansıtılacak. Batıda building mapping denen bir teknik. Binayı projeksiyonla boyayarak değişik kimlikler kazandırıyorsunuz. Bizimki o kadar donanımlı ve profesyonel değil, biraz daha ilkel. Basit ama etkili olacağını düşünüyorum.

 

Sizin müzik ile resim sanatı işbirliğini yorumlayan yapıtlarınızı anımsıyorum. Örneğin opera ile resim birlikteliği, etkileşimi üstüne çalışmalarınızı. O yüzden bu oyunu görebilseydiniz mutlu olacağınızı düşünüyorum. Becerebilirsem tabii. Korkuyorum. Benim için yeni bir alan. Hiç tecrübem yok. Henüz tekniğine hakim olduğum söylenemez ama böyle bir yola girdim işte. Sonucu ben de merakla bekliyorum. Tutturabilirsem bana yeni bir yol açılacak gibi görünüyor. 

 

 

*****

 



Bu mektup böyle yarım kaldı. Bugün yarın bitiririm derken, şimdi bakıyorum tam iki ay geçmiş aradan, inanılır gibi değil. Ve öyle şeyler yaşamışım ki bu iki ayda, sanki bir yıl geçmiş gibi.

 

Nazan Hanım, Önce şunu söyleyeyim, oyun çok başarılı bir açılış yaptı. Müthiş eleştiriler, basında söyleşiler, sürekli kapalı gişe, yer bulunmuyor filan. Bizde tam bir zafer sarhoşluğu. 

 

Küçük bir parantez açayım burada. Projeksiyon kullanımı konusunda pek başarılı olduğum söylenemez. İkincil bir unsur olarak gölgede kaldı. Sadece bir ışık efekti gibi göründü. Bunun temel nedeni elimizdeki aletin gücünün yetersiz oluşu. Açıkhavada çok daha etkin bir yansıtıcı gerekirmiş. Onu bir dahaki denememize bırakıyorum. Belki de bu durum oyunun selameti açısından daha hayırlı oldu, yoksa projeksiyon fazla öne çıkıp, oyunun dengesini bozabilirdi. Böyle biraz geride kalıp, yemeğin tuzu, biberi gibi olması daha sağlıklı bir sonuç getirdi. Gene de bu meseleyi yarım kalmış bir deneme gibi görüyorum. Biraz da aceleye geldi. İlerde, başka bir oyunda peşini bırakmayacağım, gene düşüneceğim bunu. Sizin bu konudaki görüş, öneri ve eleştirilerinizi almayı ne çok isterdim. Parantezi kapatıyorum. 

 

Acayip bir ülkede yaşıyoruz, Nazan Hanım, biz böyle mutlu, mesut yepyeni bir açıkhava tiyatrosunda coşkulu kalabalıklara oynarken bir gece, oyun sırasında darbe girişimi oldu. Normal bir ülkede her an olabilecek bir şey mi bu? FETÖ'cüler o gece giriştikleri işi yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Meclisi bombaladılar, Boğaziçi Köprüsünü tuttular, Erdoğan'ı yakalamaya çalıştılar. Uzun uzun anlatmak lazım, ama konumuz o değil. Sonuçta birkaç saat sonra darbeciler hezimete uğradılar. Erdoğan büsbütün kahraman oldu. OHAL ilan edildi. Ardından memleketi kanser gibi sarmış olan cemaatçileri tutuklamaya başladılar.

 

İki gün sonra okulun müdürü bana, “sizden şikayet var, oyunları bir an önce bitirelim” dedi.. Aman nasıl olur, benim Ağustos sonuna kadar sözleşmem var, dediysem de, “Sosyal medyadaki paylaşımlarınızdan rahatsız olmuşlar, (kim belli değil) oyunu keselim.” Valla, dedim, ben kendi isteğimle oyunu durdurmam, isterlerse yasaklasınlar, ama burada kıyamet kopar. O kadar insan ellerinde biletlerle kapıda birikecekler. Basın gelir, kameralar gelir, durumu nasıl bilirseniz öyle açıklarsınız dedim. Bunun üzerine iki gün bir sessizlik oldu. 

 

Bu arada bizim okula da Milli Eğitim Bakanlığında bir yazı geliyor, OHAL durumunda sabotaj gibi tehlikelere karşı alınacak önlemler sıralanıyor: okula izinsiz kimse girmeyecek vb. İşte bu yazıya dayanarak, "güvenlik gerekçesiyle" okul bizim sözleşmeyi feshetti ve oyunları durdurdu.  Yıkıldık tabii, ama müthiş bir dayanışma ağı oluştu. Sosyal medyada protestolar, bizi destekleyen imza kampanyaları başladı. Avukatımız Turgut Kazan’ın başarılı taktiği ve bu arada Başkan Kılıçdaroğlu'nun önderliğinde CHP’li milletvekillerinin konuyu Meclis’e taşıması, bakanlarla görüşmeleri sonucunda, nasıl oldu ben de tam anlayamadım ama, yasak kalktı, biz oyuna yeniden başladık.

 

Arada geçirdiğim kabus gibi beş günü anlatamam. Tansiyonum 17'ye fırladı.  En korkuğumuz buydu zaten. Cemaatin darbe girişimini bahane ederek bütün muhalif sesleri susturma girişimi. Şehir Tiyatrolarından birçok kişiyi attılar, soruşturma başladı. Aslı Erdoğan gibi çok önemli bir yazarı, üstelik ağır bir hastalık geçirirken hapse attılar. Akademisyenler, gazeteciler, kime denk gelirse içeri atıyorlar. Tam bir rezillik. Bu böylece devam edecek anlaşılan. Tam da bu durumda oyunun yeniden başlaması önemli bir kazanım oldu. Verilen tepkinin, dayanışmadan doğan gücün etkin olması moral verdi insanlara.

 

Bu arada, bu gelişmeleri bilmeden seçtiğimiz oyunun içeriği  gündeme ancak bu kadr denk düşebilir. Altmış, yetmiş yıl once yazılmış metinler inanılmaz derecede güncel ve içinde yaşadığımız günlere ait. Insanlar duygulanıyor, öfkeleniyor, gülüyor, ağlıyor, sonunda ayakta alıkışlayarak gidiyor evine. Biz de büyük bir badireyi atlattığımız için mutluyuz. Geçti gitti diyoruz, bu vesileyle biraz daha bilendik, güçlendik.

 

Mahmut Muhtar Paşa Konağının bahçesindeki atmosfer inanılmaz. Kediler, martılar, yıldızlar, mehtap, rüzgar ve köşkün mermer kaplı cephesinin muhteşem görüntüsü. Işıklar üzerinde çok uğraştık, özendik. Her bir sahne  tablo gibiydi. Müzik, şiir, görsellik, Nazan Hanım, tam size göreydi. Bu oyunu görmeliydiniz. Kızınız da Almanya'daydı, gelip göremedi, başıma bir şeyler gelir diye dönmekten korkuyor. Haksız da sayılmaz. 

 

Bana gelince inanılmaz ölçüde yorgunum. Hep böyle mi olacak? Devamlı birileriyle boğuşmak zorunda mıyım? Hiç rahat yok mu yaşamda? Belki de bu ayakta tutuyor beni. Mücadele enerjimi yükseltiyor. Adrenalin diyorlar. Oyunumda izleyiciye heyecan veren budur belki de. Nazım ile Brecht'in dizeleriyle coşan o gençleri görmelisiniz. Her oyunun sonunda biz de onlarla birlikte göklerde uçup, ertesi sabah gazeteleri açınca katı gerçeklerle başbaşayız, kıvranıp duruyoruz. 

 

Çok uzattım biliyorum. Sizi özledim, Nazan Hanım. Mezo TV'de biri klavsen çalıyor şimdi. Barok müzik dediler mi siz gelirsiniz aklıma. Evinizin baş köşesinde duran enstrümanınız. Arkadaşlarınızla verdiğiniz Barok Müzik konserindeki ciddiyetiniz, titizliğiniz. Hastalığınızın en zor günlerinde bile çalışmaktan vazgeçmeyişiniz, direnişiniz. Sonuna kadar.  

 

Bu mektubu size yazıp içimi dökmek, sorunlarımı paylaşmak iyi geldi bana. Zorlu bir tiyatro sezonunun ardından biraz soluklanıp, sonra da yeni projelere yelken açmak istiyorum. Bir şeyler de var kafamda. Yakın zamanda onları da paylaşmak isterim. Arada bir yazarsam, umarım sizi rahatsız etmem. 

 

Her zaman hayranınız,

Genco 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

13.7.1923 BUGÜN ANNEMİN DOĞUM GÜNÜ

YAŞADIM DİYEBİLMEK İÇİN (Zehra İpşiroğlu)

KAYAKÖY ŞİİRİ (Gülsüm Cengiz, Esintiler)