KARŞILAŞMALAR (Nurten Kum, 1. Bölüm, Karşılaşmalar)


NURTEN KUM
Karşılaşmalar ve DüşündürdükleriKitabının Düşündürdükleri
Güzel hayat isteyen, güzel insan biriktirsin...
Cemal Süreya
İçine doğduğumuz yaşam koşulları, aile, eğitim düzeyi, coğrafya vs. etkenler yaşamımızı, geleceğimizi biçimlendirmede önemlidirhiç şüphesiz. Fakat her şey değildir... Yaşam kalitemizi, geleceğimizi, profilimizibelirleyen olaylara baktığımızda karşımıza çoğu kez insan ilişkileri, etkileşim ve karşılaşmalar çıkmaktadır. Bazı karşılaşmalar, tanışmalar, ilişkiler bizi geliştirir, zenginleştirir ve ufkumuzu genişletir...

Nazan İpşiroğlu’nun Karşılaşmalar ve Düşündürdüklerini okurken, bu karşılaşmaların onun hayatını nasıl etkilediği üzerine düşünürken, yaklaşık bir asırlık bir zaman dilimini bu karşılaşmaların süzgecinden anlamaya çalışırken, aynı zamanda benim Nazan İpşiroğlu ile karşılaşmam ve hayatıma kattığı renkler bir şerit gibi gözümün önünden geçti. Beni geliştiren, zenginleştiren, ufkumu genişleten bir karşılaşma...

Karşılaşmalar ve Düşündürdükleri kitabı aydın bir sanat tarihçisi, müzisyen ve yazar Nazan İpşiroğlu’nun son kitabı. Kitap, kendisinin aramızdan ayrılışından kısa bir süre önce, Temmuz 2015’te Masa Yayınevi’nden çıktı.




Geri kalmışlıklarla, Ortaçağ zihniyetiyle, sanat, kültür, eğitim yozlaşmasıyla, insan haklarının, demokrasinin hiçe sayılmasıyla cebelleştiğimiz, insan ilişkilerinin, değerlerinin içlerinin boşaltıldığı, her şeyin çabucak tüketildiği günümüzde Karşılaşmalar ve Düşündürdükleri kitabı okuyucuyu yıllar öncesinin kültür ve sanat dünyasına ışınlıyor.


İpşiroğlu, kitabın giriş bölümünde bu kitabı yazmaya nasıl karar verdiğine, kitabı nasıl biçimlendirdiğine, seçkisindeki kriterlerine, anılarınıaktarırken nasıl bir yol izlediğine yönelik bilgiler veriyor okuyucusuna. Seçkiye aldığı kişilerin toplumda tanınan, fakat artık hayatta olmayan,kendisi üzerinde etki bırakmış, kişilik ya da dünya görüşü açısındanyakınlık duyduğu kişiler olduğunu aktarıyor. Yaşadıkları dönemde kültür ve sanat dünyasınaönemli çalışmalar kazandıran bu kişilerin bazılarının toplum tarafından yaşatılırken, bazılarının artık adından söz edilmediğinin de altını çiziyor yazar. Karşılaşmalardan bir kısmının sadece bir ya da birkaç kerelik görüşmeler olarak kaldığını, bir kısmının ise uzun yıllar süren sağlam dostluklara ve ortak çalışmalara temel olduğunu belirtiyor.





Bu karşılaşmaların en önemlilerinden biri hiç şüphesiz özellikle de felsefeye, sanata, sanat tarihine önemli katkıları olan önce hocası, sonra eşi Mazhar İpşiroğlu. Mazhar İpşiroğlu’nu yitirdikten sonra da onunla birlikteymiş gibi çalışmalarına devam ettiğini belirten Nazan İpşiroğlu, eşini uzun uzun anlatmak yerine, onun birçoğunu birlikte çıktıkları araştırma gezilerinde yarattığı çizimlerini, desenlerini kitaba koymayı tercih ettiğini dile getiriyor.


Kitapta, sadece tanınmış kişilerle karşılaşmaların, anıların aktarımı söz konusu değil şüphesiz. Aynı zamanda neredeyse bir asırlık bir zaman diliminin yazın, müzik, resim, tarih, felsefe, siyaset, sosyolojiçalışmalarına, bu alandaki gelişmelere, tartışmalara, hesaplaşmalara ayna tutar nitelikte. Kendisinin ifadesiyle ’’nereden nereye gelindiğini gösteren tipik örnekler’’e yer veriyor kitabında. Kitap, bu portreler aracılığıyla resmi tarihte bulamayacağımız, insana özgü elementlerin olduğu alternatif bir kültür tarihinede malzeme kazandırıyor aynı zamanda. Bu karşılaşmaların odağında Muhsin Ertuğrul’dan Nazım Hikmet’e, Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Haldun Taner’e, Sabahattin Eyuboğlu’ndan Mazhar İpşiroğlu’na, Nurullah Ataç’ tan Bülent Ecevit’e ve daha bir dizi kültür ve sanat insanı var.


Kültürlüve aydın bir aileden geliyor Nazan İpşiroğlu. Konak hayatından gelen anne ve babası, babasının müzikle ilgilenmesi, annesinin çok okuması, edebiyat ve tiyatroyla yakından ilgili olması, hatta Almancadan çeviri yapan ilklerden olması ve özellikle de önemli tiyatro yapıtlarının çevirisine imza atması, Nazan ve Ulya’ya evde iyi bir okul eğitimi verilmesi, kızların küçük yaşta Almanca ve piyano dersleri almaları, liseyi dışarıdan bitirip üniversiteye girmeleri, kültür ve sanat dünyasının içinde büyümeleri, küçük yaşlardan itibaren tiyatroya, konsere götürülmeleri, sanatçılardan, yazarlardan, bilim ve düşünce insanlarından oluşan entelektüel çevreleri Nazan İpşiroğlu’nu Nazan İpşiroğlu yapan yapı taşları.


Üniversitede sosyoloji, sanat tarihi, konservatuvarda müzik eğitimi alması, sanat tarihçisi ve akademisyen eşi Mazhar İpşiroğlu’yla yollarının kesişmesi, hem kendi sanat çalışmaları hem de eşiyle yürüttüğü ortak çalışmalar...Kendisinin ve eşinin entelektüel çevresi, döneme damgasını vuran önemli yazarlarla, sanatçılarla, tiyatrocularla, bilim insanlarıyla sürekli iletişim içinde olmaları, deneyimlerini birbirlerine aktarmaları, eşi Mazhar İpşiroğlu’nun arkadaşlarıyla, örneğin Sabahattin Eyuboğlu’yla yürüttüğü ortak projeleri yakından gözlemleme olanağı bulması, hem eşiyle hem de arkadaş çevreleriyle sanat, kültür ve toplumsal konulara alabildiğine kafa yormaları, tartışmaları... Dönemin politik çalkantıları ve üniversiteden atılan 147 akademisyen içinde eşinin de olması ve çalışmalarına yurt dışında da yılmadan kesintisiz devam etmeleri... Kişisel yaşantılar aracılığıyla yaklaşık bir asırlık dönemin sanat, kültür, eğitim ve öğretim bilançosu...


Kitapta karşılaşmalar, anılar öznel bir bakış açısıyla ve açık sözlülükledile getiriliyor. Bu açıdan bazı izlenimler ve yorumlar okuyucuyu şaşırtabilir. İpşiroğlu, yazar, sanatçı, bilim insanı, tiyatrocu vs. bu kişilerin toplumda, kültür dünyasında önemli bir yer edinmiş olmalarına rağmen, zayıflıkları, zaafları olan karakterler olduğunun bilinciyle, onların başarılarının yanı sıra zayıf yönlerine ve başarısızlıklarına da değiniyor. Yazar, özel, aile ve meslek hayatlarındaki çalkantılarıkimi zaman naif bir çocuk Nazan’ın, kimi zaman genç Nazan’ın, kimi zaman da yetişkin Nazan İpşiroğlu’nun dünyasından ya da bugünün bakışıyla aktarıyor. Örneğin, Nazan ve ablası Ulya, evlerine gelen yazar, şair, sanatçı, akademisyen ya da müzisyenlerin iyi insan olup olmadıklarının ölçütünüonların kendileriyle iyi iletişim kurup kurmamalarına ya da asık suratlı olup olmamalarına bağlıyorlar. Hatta ablası Ulya’yla onlara not verme oyunu da geliştirmişler...Tiyatro dünyasının önemli isimlerinden Haldun Taner’in edebiyat ve tiyatro dünyasına katkılarını, örneğin Keşanlı Ali Destanı’nın epik özellikleri açısından Türk tiyatro tarihinde bir ilk olduğunu, onun güçlü yanlarından birinin olağanüstü bir gözlemleme yeteneği olduğunu vs. anlatırken, bir yandan da onun aile geçmişine, yaramazlıklarla geçen çocukluğuna ya da özel yaşamına yönelik bilgileri de aktarıyor Nazan İpşiroğlu. Muhsin Ertuğrul’dan söz ederken sanat emektarlığına ve onda dikkatini çeken çok önemsediği bir olgu olan‘’sevgi ve inancın birleşmesinin, insanı sevme ve bitmemişliğine ve değişebilirliğine inanmasının’’ güzelliğine dikkat çekerken; geçimsiz olması, tiyatroya hizmetlerinin anlaşılmamasını tepkiyle karşılaması, tutarsız ve duyarsız eleştirilere ağır yanıtlar vermesi gibi olumsuz özelliklerine de değiniyor.

Düşündüğünü açıkça ve dürüstçe dile getirmesi,içinden geldiği gibi aktarması sadece karşılaştığıve kitabında adı geçen kişiler için geçerli değil. Özeleştirisini yapma, yaşadıklarına nesnel olarak bakabilme yetisini kendisinde zayıf bulduğu yanlarıkaygısız, komplekssiz bir dille aktarma cesaretiyle kanıtlıyor.


Nazan İpşiroğlu’yla ilk kez Ocak 2001’de Duisburg-Essen Üniversitesinde seminere davetli olarak geldiğinde karşılaştım... Seminer öncesinde kızı Zehra İpşiroğlu’nun bürosunda tanıştık. Mütevaziliği, zerafeti ve tanıştığı kişilere özenidikkatimi çekmişti ilk önce. Montaigne’nin ’’insan başak gibidir, içi doldukça başı ((eğilir.’’ sözü Nazan İpşiroğlu’nu ne de güzel özetliyordu. Seminerde önce resim ve edebiyat arasındaki ortak noktalara değinmiş, disiplinlerararası etkileşim üzerine konuşmuş, daha sonra resim alımlama çerçevesinde Adnan Çoker, Gülgün Başarır, Ahmet Oran ve Burhan Doğancay’ın resimlerini yorumlamıştı. Resim alımlama, resim okuma daha önce üzerinde pek de çalışmadığım bir konuydu. İpşiroğlu’nun alanına hakim oluşu ve bilgisini, düşüncesini yalın ve anlaşılır bir dille aktarması, sorgulaması, resimleri yaşayan bir varlığa dönüştürmesi, anlamlandırması çok etkileyiciydi...Bir sene sonra üniversiteye tekrar geldiğinde Abidin Dino ve Nazım Hikmet üzerine yine çok verimli ve keyifli bir seminer vermişti. 2009 yılında Fethiye Kültür ve Sanat Günleri kapsamında ilkokul çocuklarına resim alımlaması üzerine konferans verirkençocuklarla aynı göz hizasında konuşması, onları sanat dünyasına, resim alımlamasına çekmesi, onlarla sanatı tartışması İpşiroğlu’nun sanat ve eğitim alanındaki profesyonelliğinin en güzel kanıtlarındandı. Nazan İpşiroğlu’nun çocuklarla yaptığı bu çalışma ile yozlaşan günümüz eğitim sistemi arasında devasa bir uçurum var ne yazık ki!

2001 yılından onu kaybedişimize dek onunla hem tiyatro, resim, edebiyat söyleşileri gibi kültürel ortamlarda hem de özel ortamlarda birçok kez karşılaşma fırsatı bulan şanslılardanım. Kendisinden kat kat genç arkadaşlarının olduğunu ve gençlerle iyi arkadaşlıklar kurduğunu anlatırdı. Gerçekten de öyleydi. Birbirimizi daha yakından tanımaya başladığımızda kendisine sadece adıyla hitap etmemi teklif edince çok şaşırmıştım... Nazan... Kişiliğine, sanatına son derece saygı duyduğum bu güzel insana sadece adıyla hitap etmek hiç de kolay olmadı ilk yıllarda...Hayatımda aldığım en güzel iltifatlardan biri, beni bazı kişilik özelliklerim açısından kendisine benzetmesi oldu. Onunla karşılaşmalarımın her biri hem insan ilişkileri açısından, hem de engin bilgisiyle, araştıran, sorgulayan, düşünen, üreten ve kendisini sürekli geliştiren, yenileyen özgüvenli duruşu, toplumsal olaylara duyarlılığı ile hep bir öğreti, hep bir aydınlığa açılan pencere oldu benim için.
Nazan İpşiroğlu’nun 92 yaşında kitap çıkarması onun üretken, aydın ve ilerici bir insan olduğunun göstergesi...Aslında onun son kitabının karşılaşmalar olgusundan yola çıkarak neredeyse bir asra yayılan kültür ve sanat yelpazesini anlatmasına şaşırmamak gerek. Çünkü onun yaşamı kültürden, sanattan, eğitimden hiçbir zaman ayrı olmadı. Düşündüğü gibi yaşadı, yaşadığı gibi düşündü Nazan İpşiroğlu. Sanat, kültür, eğitim ve sürekli yeni şeyler öğrenme, kendini geliştirme ve üretme isteği bir yaşam tarzı, bir davranış biçimiydi.

Nazan İpşiroğlu’nun yaşamı, kendiyle, düşündükleriyle, sanatıyla, duruşuyla çelişmeyen koca bir yaşam, koca bir öğreti...
                                                                                  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

13.7.1923 BUGÜN ANNEMİN DOĞUM GÜNÜ

YAŞADIM DİYEBİLMEK İÇİN (Zehra İpşiroğlu)

KAYAKÖY ŞİİRİ (Gülsüm Cengiz, Esintiler)