YAŞADIM DİYEBİLMEK İÇİN (Zehra İpşiroğlu)
YAŞADIM
DİYEBILMEK İÇİN
"Yaşamak
şakaya gelmez büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın, bir sincap gibi mesela, yani
yaşamın dışında ve ötesinde hiç bir şey beklemeden..."
Yıl 2014 annem ve kardeşim Osman'la Ali Paşa Hanındayız. Nazım Hikmetin şiirlerinden kurgulanmış olan "Yaşamaya Dair" oyununu Han'ın büyüleyici atmosferinde annemle ikinci kez izliyoruz. Nazım Hikmet'in acılarla yoğurulmuş yaşam sevinci, Genco'nun inanılmaz ifade gücü, Tülay'ın olağanüstü sesi Fazıl Say'ın büyüleyici müziğiyle buluşunca annemle Sözcüklerin çok ötesinde bir yerde buluşuyorum.
Yıl 2014 annem ve kardeşim Osman'la Ali Paşa Hanındayız. Nazım Hikmetin şiirlerinden kurgulanmış olan "Yaşamaya Dair" oyununu Han'ın büyüleyici atmosferinde annemle ikinci kez izliyoruz. Nazım Hikmet'in acılarla yoğurulmuş yaşam sevinci, Genco'nun inanılmaz ifade gücü, Tülay'ın olağanüstü sesi Fazıl Say'ın büyüleyici müziğiyle buluşunca annemle Sözcüklerin çok ötesinde bir yerde buluşuyorum.
"Yani nasıl nerede olursak olalım hiç
ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...Böylesi sevilecek dünya yaşadım
diyebilmen için...yaşadım diyebilmen için...yaşadım diyebilmen için".
Evet
şu an Han'da gökyüzünün altındaki bu olağanüstü gösteride an'ı yaşıyoruz, sanki
bu an sonsuza kadar sürecekmiş gibi. Sanki son hiç yokmuş gibi. Oysa bir insan
doksanıncı yaşını yaşıyorsa ölümün
pusuda beklediğini bilir. Dahası benim gibi çeyrek yüzyıl ya da kardeşim gibi daha
genç olsa bile yine de bilir. Çünkü ellimize ya da altmışımıza
vardığımızda yaşamın büyük bir kısmını çok
gerilerde bırakmışızdır bile. Nazım Hikmet'in dediği gibi belki de bu
bilinçtir yaşama bu kadar sıkı sıkıya sarılmamızın, yaşadığımız anın tadını bu
kadar yoğun çıkarmamızın nedeni.
Kimi
insan son gelmeden önce çok şey yaşamak ister, çok kitap okumak, çok ülke
gezmek, çok dost edinmek, yaşamın kısıtlılığını sayılarla aşmak telaşındadır.
Zamanla yarışır. Bir şeyleri kaçırma telaşında hep huzursuzdur.
Annem tam tersi bir duruşu benimsemişti. Dingin ve
huzurluydu. Önemli olan neler yaşadığı değil, nasıl yaşadığıydı. Yaşananların
ona ne kattığıydı.
Yaşama
nasıl anlam verebildiğiydi. Boğaza bakan terasından denizin sürekli renk
değiştiren muhteşem görüntüsü, akşam saatlerinde denizin üstünde kavis çizen
bembeyaz martılar, Mozart, Verdi,
müzik, opera, Paul Klee, Miró, yaşam sevinci,radyo haberleri, Cumhuriyet ve
Radikal gazetelerindeki haberler, insanın yüreğini ağızına getiren korkutucu, can sıkıcı
olaylar, arkadaşlarla buluşmalar, dertleşmeler,
annemin yardımcısı Sevgili Kati'nin her biri sanat eserini andıran
pastaları ve yemekleri, dostlarla
keyifli meyhane akşamları, sergi ve müze gezileri, uzak ülkeleri ve kıtaları
aşarak çok sık yanında olan çocuklarıyla birlikteliği, onlarla hiç tükenmeyen
duygusal ve düşünsel paylaşımı, sevindirici, üzücü, tatlı, acı anlar
annemin yaşamına anlam ve renk
katıyordu.
Ama yaşam bir akış içinde sürekli değiştiğine
göre bu değişime ayak uydurmak gerekiyordu. Bu da mücade demekti. Yaşam gücü
demekti.Belki de bazı şeyleri bırakmak
buna karşılık yeni şeylere yer açmak demekti.İşte annem bu gücü
onun çocukluğundan beri yaşamına yön
veren çok sevdiği sanat ve müzikte
buldu.
Köklü,
aydın bir ailenin kızı olarak
çocukluğunda piyano eğitimi alarak Konservatuarı bitirmiş, gençliğinde
sanat tarihi ve müzik okumuştu.
Türkiye'nin ilk kadın çevirmenlerinden anneannem Seniha Bedri Göknil'in
sayesinde edebiyat ve tiyatroya da çok merakı vardı. Sanat tarihçisi olan babam Mazhar Şevket İpşiroğluyla geçirdiği
kırk yıl süresince hep sanat ön plandaydı.Ama müzik de önemliydi. Klavsen öğrendikten
ve Barok Müziği'nde uzmanlaştıktan sonra
müzisyen arkadaşlarıyla İstanbul Barok Müzik grubunu kurmuştu.
Babamdan
sonraki otuz yıl içinde ise sanat ve müzik alanındaki çalışmalarını yayın
yaparak sürdürdüğü gibi sanat eğitimi çalışmalarına da yer verdi. .
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği çerçevesinde ve Fethiye Sanat ve Kültür günlerinde
çocuklara görsel eğitim alanında katkıları,
on yılı aşkın bir süre öğretim
üyesi olarak çalıştığım Almanyada'ki
Essen Üniversitesi'nde öğrencilerimle yaptığı resim okuma çalışmaları belki de
bir çok gence yeni ufuklar aşmıştır. Anneme göre görsel düşünme çok önemli
olduğu gibi
Annemin
bu blogta bir araya gelen farklı
kuşaklardan dostları da sanat alanındaki paylaşımın çok değerli olduğu düşüncesinden yola çıkarak kendi çalışma alanlarından kesitler sunuyorlar. Böylece tanınmış
sanatçıların ve yazarların katkısıyla gelişen bloğumu sanattan müziğe, edebiyattan tiyatroya değin
sanatın farklı alanlarını kuşatacak
Sanatın
yaşama neler kattığının, yaşamı nasıl zenginleştirdiğinin bilincinde olan herkese bu bloğun bir şeyler
söyleyebileceğini düşünüyorum.
Şimdi açabildim ve severek okudum yazını. Tepe tepe, dolu dolu yaşadım diyebilmek en çok Nazan Hanımın hakkıydı. Her dakikasını sanatla, edebiyatla, resimle, Istanbul Boğazında oynasan denizin ve ışıkların dansıyla, dingin, derin ve severek yaşadığına inanıyorum.
YanıtlaSilDingin ve huzurluydu. Önemli olan neler yaşadığı değil, nasıl yaşadığıydı. Yaşananların ona ne kattığıydı.
YanıtlaSilYaşama nasıl anlam verebildiğiydi"
Gerçekten hayatını anlamlı, değerli tamamladığını düşünüyorum Nazan İpşiroğlunun. Fethiye Kültür ve Sanat günlerinde buna tanık olmuştum. Çok şanslıyım, onunla aynı ortamda çocuklarla birlikte sanatsal etkinlikleri paylaştığım için. Bloğunu kutluyorum, onun dolu dolu yaşamının ilham olacağına inanıyorum.
Ne güzel anlattın sadece iki sözcükle sevgili anneni "dingin ve huzurlu".. Bilge' yi ve keyifliyi de ekleyebilirim belki😍👏👏
YanıtlaSilİnanmayacaksın belki ama, arada Nazan'ı özlüyorum çok. Ne kadar derinliği olan bir insandı. Keşke daha çok sohbet edebilseydim onunla. (Berin)
YanıtlaSil