BUGÜNÜN AÇISINDAN ATATÜRKÇÜLÜK (Nazan İpşiroğlu)
Nazan İpşiroğlu
Atatürk
sevgisiyle ve inancıyla yetiştim. Ama yaşlandıkça ona, düşüncelerine ve icraatına, kendi dönemi
içinden eleştirel bakmayı da öğrendim. Bunu, onun gerçekleştirdiği devrime
borçluyum. Benim görüşüme göre onun ideali, geri kalmış bir toplumun
çağdaşlaşmasıydı. Bunun gerçekleşebilmesi için Türkiye yeniden
yapılandırılmalıdı.
Cumhuriyetin
ilk yıllarında her alanda
başlatılan
yeniden yapılanma sürecinin
temelinde eğitim yatıyordu. İlköğretimden
yüksek öğretime, bilimden sanata eğitim alanı kapsamına giren ne varsa çağdaş
ölçütlere uyumlu olarak yeniden yapılandırılacaktı. Bu sürecin
temelinde iki kavram yatıyordu: görme ve özgür
düşünme. Başka deyişle bir olguyu görebilme (hangi
alanla ilgili olursa olsun), onun
üzerinde düşünme, düşünce üretebilme, yani birbirini tamamlayan iki
kavram.
Bu açıdan bakınca 1933’de gerçekleştirilen üniversite reformu ve ondan önce gerçekleştirilen “Sanayi-i Nefise Mektebi’nin “Güzel sanatlar Akademisi” olarak yenilenmesi olmak üzere bilim ve sanat alanında atılan iki önemli adım ve bunları izleyen tüm gelişmeler, bu doğrultuda bilinçle ilerlendiğinin göstergesidir. Örneğin Resim Heykel Müzesinin kurulması, Devletin görsel sanatları desteklemesi; sanatçıların yurt gezilerine gitmelerinin sağlanması; Arkeoloji kazılarının desteklenmesi; Tarihi eser buluntularının koruma altına alınması için müzeler açılması yalnızca bir kesime değil, geniş halk çevrelerine de görme alışkanlığını aşılama çabalarıydı. Bu kapsamda halkevlerinin de önemli bir işlevi vardı. Halkevleri özellikle gençlerin kültürlerini geliştirebilecekleri bir ortam sağlıyordu. Artık yeni bir yaşam biçimi oluşturma, yeni yaşam alanı açabilme arayışı başlamıştı. Kendini arama, yetiştirme, geliştirme, hangi alanda olursa olsun yapıcı olma, kendine ve çevresine yararlı olma bizler için varoluşsal bir sorun olmuştu.
(Fethiye Sanat ve Kültür Günlerinde Arkadaşlarıyla Birlikte)
Bu açıdan bakınca 1933’de gerçekleştirilen üniversite reformu ve ondan önce gerçekleştirilen “Sanayi-i Nefise Mektebi’nin “Güzel sanatlar Akademisi” olarak yenilenmesi olmak üzere bilim ve sanat alanında atılan iki önemli adım ve bunları izleyen tüm gelişmeler, bu doğrultuda bilinçle ilerlendiğinin göstergesidir. Örneğin Resim Heykel Müzesinin kurulması, Devletin görsel sanatları desteklemesi; sanatçıların yurt gezilerine gitmelerinin sağlanması; Arkeoloji kazılarının desteklenmesi; Tarihi eser buluntularının koruma altına alınması için müzeler açılması yalnızca bir kesime değil, geniş halk çevrelerine de görme alışkanlığını aşılama çabalarıydı. Bu kapsamda halkevlerinin de önemli bir işlevi vardı. Halkevleri özellikle gençlerin kültürlerini geliştirebilecekleri bir ortam sağlıyordu. Artık yeni bir yaşam biçimi oluşturma, yeni yaşam alanı açabilme arayışı başlamıştı. Kendini arama, yetiştirme, geliştirme, hangi alanda olursa olsun yapıcı olma, kendine ve çevresine yararlı olma bizler için varoluşsal bir sorun olmuştu.
(Fethiye Sanat ve Kültür Günlerinde Arkadaşlarıyla Birlikte)
Ne yazık ki
bizden sonra gelen kuşağa bu inancı aşılayamadık. Zaman içinde önce Kemalizm
sonra Atatürkçülük, sonra yine Kemalizm diye bir takım kalıplar oluştu.
Kalıpları kırmak, özgür düşünebilmek kolay değil. Toplumda bir kesim yaşanan
tüm olumsuzlukları Kemalizm’e yüklüyor; bir kesim zaman içinde değişen
değerlere hala bağlı kalıyor. Buna bir
de otoriter bir toplumun çocukları olmamız eklenince iş daha da güçleşiyor.
(Annem Fethiye Sanat ve Kültür Günlerinde Ağaç Dikiyor)
Yorumlar
Yorum Gönder